İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Ekonomi̇ni̇n bozuk fıtratı düzelmeli̇di̇r

“Ben bu insanların fıtratına güveniyorum.”

Nektar kıvamında, damağımızı ve dimağımızı yakan; kısa, bir o kadar da derin bir söz. Edindiği misyonun yanı sıra, rızıklandığı enerjisinde de O’nun bu samimi-yoğun halini hissedebilirsiniz.

Yine aynı doğrultuda, ufkumuzu açan 14. yüzyılda yaşamış mütefekkir, düşünür ve daha bir çok konuda önde gelen bir ilim adamıdır İbni Haldun. O’nun bazı yaklaşımları fıtrat çerçevesinde değerlendirildiğinde, canlıların yedikleri ve içtikleriyle ilişkilendirildiği görülecektir.

Nitekim; canlı türleri de yaratılışları gereği, beslenme usul ve yöntemleriyle karakterize olmuşlardır. Otçullar daha uysal olurken; etçil olanlar daha saldırgan karaktere sahiptirler. Daha ötesi, topraktan beslenen bitkiler toprağa bağımlı/bitişik, sabit ve huzur vericidir. Sudaki canlılarsa; su misali akıp giderler…

Sonuç; fıtrat ile besin kaynağı ve beslenme düzeni arasında paralellik arz eden bir uyum vardır. İnsan karakter yapılarının da ortaya çıkmasında beslenmenin etkisinden bahsedilir.

Geçmişimiz olan ecdatlarımız da bu düstura dikkat etmiş olacaklar ki; ekonomisiyle etkileşime girdikleri yerlere/kişilere kazancının kaynağını sorarlarmış. Bu sorgunun kuru bir merak konusu olmadığını hane sahibi bilir, rızkının helalliği ve temizliğine halel gelmesini istemediğinden halini arz edermiş. İşte bu davranış silsilesi, doğrusal olarak sosyal ve kültürel yapımıza uygun bir ekonomiyi amaçlar nitelikte, fıtri varlığının muhafazasına şehadet edermiş.

Sanki; işçi arıların, cevheri olan ana arıyı koruması gibidir. Fıtratı koruma iç güdüsü, inanç kültürümüzün bir parçası halindeydi. Bu manada; zengin müktesebat içeren kültür derinliğimizin belki son halkaları olabilme yolundaki düşüncelerimizin, onurlu bir gayret vesilesi olarak değerlendirilmesini, ifadelerimize bu nazardan bakılmasını temenni ediyorum.

İnsanlığın fıtratı ile ilgili yazılmış birçok kitap ve yazılara rastlamak mümkündür. Çünkü; fıtrat kainatı okuma yolunda acziyeti ortadan kaldıran öneme sahip bir değerdir. Daha önemlisi diyebileceğim, Rabbimizin izniyle, hakikat algısı fıtrat sayesinde korunmuş oluyor. Batıla, küfre gözdağı veriyor.

İnsanı, diğer varlıklardan ayıran temel faktör erdemini koruyabilme kabiliyetidir. Onu erdem sahibi yapan, anlamlı varlığıyla birlikte, ekolojik ve ekonomik varlığıdır. İnsan, anne rahmine düştüğü an itibariyle tüm varlığıyla birlikte vardır. Onun erdemli hali; bedensel, ekolojik ve ekonomik alan içerisindeki kuşatılmışlığıyla fıtri olarak savaş halindedir.

İnsanda, üreme ve doğum süreci sıradan bir ihtiyaç olmasına rağmen, ailelerin hastane ve polikliniklere bağımlı hale getirilmesi, insanlığa ayrıca bir ekonomik sorumluluk yüklemiştir. Bu hal, insanlığa yükümlülüğü ile anlamsal varlığı arasında öncelik karmaşası yaşatıyor. Fıtratı suni bir ivmeye zorluyor.

Her geçen süre doğurganlık oranı azalırken, yeni doğanların beslenme kaynakları ve düzenleri de tedavi programlarına entegre hale getirilmiştir/getiriliyor. Tabi ki yaşadığımız realite, sistematik olarak kabul gören bu düzeni haklı çıkarıyor. Muhalif hiçbir anlayış mevcut şartlarda bunun karşısına bir alternatif getiremiyor.

İnsan, fıtratının en saf haliyle; yani, bir bebek olarak dünyaya geldiği andan itibaren, henüz var olmadan oluşturulmuş, kendisine biçilen ekonomisinin şartlarıyla çakışık hale gelme gayreti içerisindedir. Burada önemsenmesi gereken hususu, ekonominin fıtratının bozulmaması gerekliliği hususudur. Bozulan fıtratının geri kazanılması için bilimsel ve araştırmaya dayalı çalışmaların önünün açılmasıdır. Çünkü; dünyadaki ekolojik ve ekonomik koşulların uygunluğunun fıtri mukayesesi, yeni doğanlarla etkileşimi ile doğru orantılı olarak ölçülebilir hale gelmektedir. Temel manada fıtrat evrensel bir ölçüdür.

İnsanlığın fıtratının korunabilmesiyle iç içe olan, üzerlerine titrediğimiz, çocuklarımız için göze aldığımız ve alabileceğimiz fedakarlıkların tahayyül sınırları yok gibidir. Ekonominin de kaybettiği fıtratına tekrar kavuşabilmesi, bu ölçüde hassasiyet gerektiriyor. Peygamberimiz (SA) ‘nın fıtrata aykırı olan bir (ekolojik veya ekonomik) duruma muhatap kaldığı zamanlardaki tutum ve davranışlarına bir nebze de bu çerçeveden bakmış olalım. Gerek, kız çocuklarının diri diri gömülmesine karşı tepkisi, gerekse; faiz ve haraca bağlanmış, bozuk olan pazar düzenini reddederek, fıtrata uygun yeni bir pazar inşasının idraki yaşanabilir kılınmalıdır.

Hoca’nın ifade ettiği gibi; ben de bu insanların fıtratına güveniyorum…

Ancak; o çocukların bedenlerini örseleyen, diri diri toprağa gömen ekonominin fıtratı/şirazesi düzelmedikçe, insanlığın idrakine neden olacak melekelerin önü kapatılmaya devam edilecektir.

Sadık USLU

Bir yanıt yazın