Balığın gözünde insan; sadece akvaryumun içerisine sokulan parmaktan ibarettir.
Çünkü; balık akvaryumun dışını göremez, algılayamaz. Ya da akvaryumun dışı onun yaşam ve tahayyül alanı içerisinde değildir, diyebiliriz. Fiziksel olarak; insan, parmak değilse de algısal olarak parmak görseli balığın dünyasındaki insan gerçekliğini karşılar. Zira; akvaryum içine uzanan parmak, balığın yaşam düzlemindeki adreslenebilirliktir ve sadece şuradalıktan ibarettir.
Çoğu zaman, varlığın işaret edilebilir kısmı, onun hakikatinden çok bağımsız olabilir. Tipki parmak ve insan örneğinde olduğu gibi…
Dünyada hali hazırda uygulanan iktisadi model, “Borca Dayalı Para Sistemi” modelidir.
Bu model, hak ve hukuka uygun olmayan, ayan beyan içerisinde sömürü küfrünü barındıran bir modeldir. Bütünsel olarak iktisat kavramı ile tanımlandırılması dahi doğru değildir. Çünkü; sistem bir bütünlük arz etmez, eksiktir, aksaktır. Bu nedenle bu iktisadi sistemi içeriden tadil etmek, düzeltmek ya da düzenlemek de mümkün değildir.
Mevcut iktisadi sistemle bütünleşik, sistemin parçası haline gelmiş ve fikri bir ekolojiyle bağlanmış ya da rol ve pozisyon edinmiş iktisatçılar da mevcut sistemin dışını hayal edemiyorlar. Edemedikleri gibi herhangi bir çözüm de aramıyorlar.
Öyle ki; yıllarca topluma yaşattıkları balık su ilişkisi, balık halik ilişkisini gölgede bırakmıştır.
Zira; ekonomiden sorumlu bakan ve danışmanlar bile, dalga dalga gelen, kur ve faiz baskılarına rağmen; yeni bir model arayışına girmemişler, çözüme yönelik herhangi bir tazyikte de bulunmamışlardır. Aksine, Borca Dayalı Para Sistemi‘ne bağlılıklarını defalarca tekrar etme ihtiyacı hissetmişlerdir.
Faizin kılcal damarlarımıza kadar nüfuz ettiği para kredi sisteminde, akvaryumdaki balıktan farkımızın olmadığı aşikardır. Burada yapılması gereken doğru sorgulama ise; bu durumun ne kadar farkında olunup olunmadığı gerçekliğidir.
Çeşitli platformlarda, karşılaştığımız, eleştirel yaklaşımlarla ekonomist, finansçı, bankacı ve yahut iktisatçı olarak karşımıza çıkanların, “rasyonel ekonomi” adı altında kendilerini ifade etmelerini, bir takım finansal terimlerle, kavram kargaşası oluşturma gayretlerini bulanık suda balık avlamaya benzetiyor, istişare ortamlarındaki ergen davranışlarını da iddialarını ödünleme çabaları olarak anlayışla karşılıyorum.
İnanıyorum ki, onlar da, aşama aşama olmak suretiyle, en nihayetinde reel ekonomi iddialarının, hakikate çok daha yakın olan, “Taban Ekonomisi” modeli karşısındaki acziyetinin farkına varacaklardır.
Zira, bu duruma zaman zaman ikna olmuş bir çok kimsede şahit olduk, oluyoruz…
Aslında; 24 Haziran Seçimleri iyi bir fırsattı. Ancak; gerek liderlerin, gerekse parti kurmaylarının ekonomi konusundaki açıklamaları, toplumun öncelikli beklentilerini karşılayacağı umudunu boşa çıkardı. Maalesef; bugüne kadar hiç bir partiden, ne ekonomi programları, ne de söylemleriyle iktisadi sistemin oluşturduğu sorunları gidermeye yönelik bir açıklama duymadık.
Bu pasif hale ekonomi ve iktisat alanında yıllarca görev yapmış, kariyerini zirvelerde yaşamış kişilerde dahi şahit olduk. Demek ki; sistemin yetiştirdiği marazalı Ortodoks ekonomi zihniyetiyle buraya kadar oluyormuş. Kimi Merkez Bankasında başkanlık yapmış, kimi ekonomi alanında kitaplar yazmış, kimi bakan, kimi danışman hepsi ayni ses, ayni nefes…
Ülkemizde 15 Temmuz’u yaşamış, kendini tankın, topun önüne atmış hiç bir vatan evladı; mevcut iktisadi sisteme karşı ezik, bu tip kompleksli kişilerle bir arpa boyu yol alınacağı kanaatinde değildir. Bunu, ülkemize karşı yapılan bunca ekonomik saldırı niteliğindeki bindirmelere rağmen, bu saldırılara karşılık verememe acziyetinin, adeta yaşamımızın bir parçası haline gelmesinden dolayı üzülerek ifade ediyorum.
İktidarıyla, muhalefetiyle; halâ, Merkez Bankası’nı bağımsızlaştıracak politikalar üreterek, ülke ekonomisini düzelteceklerine inanmış onlarca siyasi ve danışmanın bu zavallı hallerini de diğerlerinden ayırmıyorum.
Sadık USLU