Ukrayna savaşından hareketle, dünya ekonomi politiğinin nasıl değişeceğini anlamaya çalışıyoruz.
Daha önceki yazılarımızın birinde üretimin gücünün Asya’ya kaydığını ifade etmiştik.
O yazımızda yakın gelecekte üretim açısından üç kutuplu bir dünyanın oluşmakta olduğunu da anlattık. Bunlar Çin liderliğinde Doğu, Amerika liderliğinde Batı ve Avrupa idi. Lakin olaylar çok hızlı gelişiyor ve Avrupa bu gelişmeler karşısında yeterli hızda bir ve bütünlük içerisinde hareket edemiyor. Alınan bir çok karar Avrupa’nın aleyhine sonuçlar veriyor. Doğal gaz buna tipik bir örnektir.
Avrupa Rusya’dan gaz almayı kestiği anda yerine ikame edeceği enerjinin hazır olması gerekiyordu ancak hazır değil. Verilen sözler ve analizler suyu ısıtmıyor ve elektrik de üretmiyor. Endüstrinin çarklarını çevirmiyor. Şimdi en azından yıllık 150 milyar metreküp gaz tedariki gerekiyor ve bu gaz henüz vananın ucunda değil!
Eşdeğer alternatif enerji üretimlerinden bahsediliyor fakat onların da önümüzdeki kışa yetişmesi mümkün değil. Onun için de Almanya başta olmak üzere Avrupa ekonomisinde bir durgunluk (recession) olacağından bahsediliyor.
Diğer önemli bir alan olan gıda başta olmak üzere daha analiz edilecek birçok öncelikli alan var.
Ancak kestirmeden şunu söyleyebiliriz. Avrupa bu Doğu-Batı ekonomi savaşında uzlaştırıcı bir merkez veya bir moderatör olabilecek iken adeta bir çözülme sürecine girdi. Çünkü Amerika’nın direktifleri doğrultusunda hareket ediyor. Bilemiyoruz belki de II. Dünya Savaşının diyetini ödüyordur. Daha derin tahliller yapmak gerekebilir. Çıplak olan gerçek şu; Amerika, Çin’in karşısında Avrupayı tüketerek ayakta durmaya çalışıyor!
Şimdi bu çerçevede iki fotoğrafa birlikte bakalım.
Önce Dünya Ekonomi Forumu’nun (WEF) 2019’da yaptığı bir çalışma bize küresel hasılanın nasıl oluştuğunu gösteriyordu.
Bu görsele bakınca; üç bölge belirgin bir şekilde öne çıkıyordu: Amerika, Çin ve Avrupa. Amerika, Kanada ile bir 23,17 trilyon dolarlık bir üretim gücüne sahip. Çin, Japonya, Hindistan, Rusya, Endonezya, Güney Kore, Tayland birlikte mütalaa edilmiş ve 27,3 trilyon dolarlık bir üretim gücüne sahip.
Avrupa da Almanya, Fransa, İngiltere başta olmak üzere AB devletlerinden oluşuyor. Türkiye de buraya dâhil edilmiş ve 18,68 trilyon dolarlık bir üretim gücüne sahipler.
- Böylece üç kutuplu dünya kendiliğinden kurulmuş olmuyor muydu?
Evet, oluyordu… Yaklaşık dört yıl içinde benzer bir görsel, coğrafi konumlar da dikkate alınarak IMF’nin 2022 verilerine dayanarak yeniden üretilmiş. Açık kaynaklardan bu görsele ulaşmanız mümkündür. Dünya 2022 küresel hasılasının yaklaşık 100 trilyon dolar olacağı tahmini üzerinden üretilen bir görsel.
Bu tahmini çalışmada, yukarıdaki birlikteliklerin rakamları şu şekilde değişiyor.
- Amerika’nın öncülük ettiği bölge 27,5 trilyon dolarlık üretime ya da %18,68 üretim artışına sahip.
- Çin’in öncülük ettiği bölge 33,5 trilyon dolarlık üretime ya da %22,7’lik bir üretim artışına sahip.
- Avrupa’nın üretim gücü ise 20,5 trilyon dolara ya da %9,74 üretim artışına sahip.
Burada Çin’in öncülük ettiği bölge daha hızlı büyümektedir. Amerikan bölgesi ile Çin bölgesinin artışında yaklaşık %4 fark oluşmuş. Avrupa’nın artışı ise, Amerika ve Çin bölgesinin yaklaşık yarısı kadar ya da Amerika ve Çin, Avrupa’dan iki kat daha hızlı büyümüş.
Şimdi burada ilginç olan bir kombinasyona bakalım.
Eğer Rusya’yı Çin değil de Avrupa bölgesi içerisinde mütalaa edersek rakamlar nasıl değişiyor?
Çünkü Rusya aynı zamanda bir Avrupa ülkesidir.
Bu takdirde rakamlar şu şekilde oluşuyor. Amerika’nın öncülük ettiği bölge 27,5 trilyon dolarlık, Çin’in öncülük ettiği bölge 31,7 trilyon dolarlık ve Avrupa bölgesi 22,3 trilyon dolarlık bir üretime çıkmış oluyor. Bunların yüzde artışları da sırasıyla Avrupa %19,37; Çin %16,11 ve Amerika %18,68 olarak gerçekleşir.
Yani Avrupa’nın büyümesi %100’ü aşmış oluyor. Diğerleri Amerika ve Çin nispeten gerilemiş oluyor. Yani Rusya’sız bir Avrupa oluşumu, Avrupalılar için çok büyük hata olur. Bu nedenle Avrupa, Rusya ile birleşmeli ve yumuşak bir güç odağı haline gelmelidir. Kısacası demeye çalıştığımız şudur. Rusya ile Avrupa başat ülkelerinin karşı karşıya gelmeleri en çok Amerika’nın ve sonra da Çin’in işine yarıyor.
Dünya tekrar soğuk savaş dönemine yani çift kutuplu düzene geri dönüyor.
Ancak Rusya ile Avrupa’nın birlikte hareket etmeleri, Avrupa bölgesinin dünya üretim merkezi olma şansını yükseltiyor. Bu durum, ekonomi politik olarak Avrupa için kaçırılmayacak bir fırsattır. Ancak Avrupa’nın mevcut siyasi yönetiminin bu fırsatı değerlendirmemekte ısrarcı olduklarını görüyoruz.
Avrupa’da, Avrupa’yı yönlendirecek bir lider yoktur. Söylentilere göre İngiliz Başbakan Boris Johnson’ın istifasının arkasında Rusya ile doğrudan teması veya temas eğilimleri de yatıyormuş. Çünkü Avrupa’da savaş en çok Avrupa’ya zarar verir. Avrupa her alanda küçülür iken diğer dostları olan Amerika büyür. Tabi, geçmişte Amerikan yükselişinde Avrupa’daki savaşların etkisini göz ardı etmemek gerekir. Mesela II. Dünya Savaşı sonrası Marşal yardımları ile Amerika çok zenginleşmişti. Belki de tarih veya plan, tekerrür edecektir!
Her hâlükârda, Avrupa’nın dersine iyi çalışması gerekiyor. Johnson’ı da aşan büyük projeler olduğunu görebiliyoruz. Netice olarak Avrupa’nın siyasi dağınıklığının faturası, Avrupa’ya ekonomik durgunluk ve küçülme olarak yansıyacak gibi gözüküyor.
Uzunca sürecek bir ekonomik durgunluk karşısında Avrupa Birliği de dâhil olmak üzere hiçbir ülke ayakta kalamaz.
Bunu da sona yazıp bekleyelim bakalım.
Daha neler göreceğiz neler.
…
Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN