Çoğu zaman bilgisayarlarımızın ofis programlarında hesap tabloları düzenlemeye ihtiyaç duyarız.
Tablolara girdiğimiz sayısal bilgilerden yararlanarak çeşitli sonuçlar elde ederiz. Eğer, denklemi yanlış kurgularsak; sistem “Döngüsel Başvuru Hatası” adı altında uyarı verir ve işlemi kilitler.
Bunun anlamı:
Kullanılan veriler üzerinden çıkarımlar sağladınız. Veriler etkendir, çıkarımlar ise edilgendir. Siz edilgen çıkarıma, tekrar etken statü verdiniz, bu yanlıştır, bunu yapmamalısınız, mesajıdır…
Hem matematiksel olarak, hem de muhasebe denkliğinde buna müsaade edilmez. Matematik ve Muhasebe Sistemlerinin müsaade etmediği bir uygulama, elbette ilahi mizana da uymayacaktır.
Borca Dayalı Para Sistemi ile kurgulanan bankacılık düzeninde Muhasebe standartlarına aykırılıktan kaynaklanan sorunların hayatımıza olumsuz etkilerini yaşıyoruz. Buna rağmen, Bankacılık sistem kurgusunun Muhasebe standartlarına zoraki uydurulmuş olması sorunları gizlemiyor. Gizleyemeyecektir de…
Muhasebede Tek düzen hesap planına, 26.12.1992 tarihinde yayınlanan tebliğle birlikte geçilmiştir. Amaç, gerçek ve tüzel kişilerin defter tutma faaliyetlerinin güvenilirliği, tutarlılığı, denetim kolaylığıdır.
Bu tarihten itibaren vergi mükelleflerinin hesapları daha şeffaf hale gelmiştir. Herhangi bir uygulamanın nasıl ve ne şekilde kayıt altına alınması gerektiği etraflıca değerlendirilebilme imkanı bulmuştur. Biz de bu şeffaflıktan yola çıkarak mevcut Borca Dayalı Para Sistemi’nin faaliyet konusu olan para üretimini gerçekleştiren bankacılık sektörünü, muhasebe uygulamalarına bakarak mizan denkliği üzerinden değerlendirmiş olacağız.
1-) Kredierin ürünleştirilmesi:
Bankaların parayı üretme ve satma faaliyetleri, kredi türevlerinin ve alacaklarının da artmasına neden olur. Kısa, orta ve uzun vadeli alacaklar şeklinde ürünleştirilen krediler, mizan kalemlerinde, mevduat hesapları ile dengelenerek kaydi paraya dönüştürülür. Verilen krediler, genellikle kaydi olarak gerçekleştiğinden, nakten geri ödenmesi imkansızlaşır. Bu nedenle, banka müşterileri, sistematik olarak borçlanmak ve ürünleşen vade seçeneklerini kullanmak zorunda kalmışlardır. Zira, kaydi paranın nakte dönüşerek geri ödenebilmesi için zamana ihtiyaç duyarlar. Böylece, işletme sermayesinin temin edilmesi ve ödenebilmesi, sistem mekanizması içerisinde kısır bir döngüye dönüşür.
2-) Kredilerin, Kaydi Paraya dönüşmesi:
Toplumun içine düştüğü, kredi kartı ve türevleri ile tabana kadar yayılan faizli borçların kapanması imkansızdır. Bankaların ürettiği mevcut basılı para ile mevcut kredi alacakları arasındaki fark kaydi para oluşturma mekanizmasının varlığının da delilidir. Nitekim; 12/1/2018 itibariyle basılı para miktarı 133 milyar 244 milyon TL iken, bankaların kredi alacağı 2 milyar 118 milyon TL dir.
Bu göstergeler mizan cetvelinde kısa vadeli alacaklar, orta ve uzun vadeli alacaklar, şüpheli alacaklar şeklinde hesap gruplarına ayrılıp, kaydi para olarak korunmuş oluyor.
3-) Takipteki Alacak Hesaplarının finansal kumpasa dönüşmesi:
Bankalarla diğer sektörler arasındaki farklardan biri de Takipteki/Şüpheli Alacaklar hesabının kullanım zorunluluğudur. Sistemde olmayan kaydi paranın nakten geri dönmesi imkansız olduğundan finansal işleyiş tıkanıyor. Dolayısıyla piyasaya kaydi olarak giren alacaklar, karşılığı olmayan Takipteki Alacaklar Hesabında toplanmış oluyor.
Mevcut iktisat modelinde, Şüpheli Alacaklar Hesabı hareket görmemiş hiç bir banka yoktur diyebiliriz. Oysa diğer sektörlerde Şüpheli Alacaklar Hesabı hareket kaydına çok az rastlanır.
Piyasaya borçla giren para, borcun geri ödenmesi sürecinde toplumun ekonomik olarak en zayıf kesimlerinin çözülmesine neden oluyor. Bireyleri, birbirlerine rakip hale getirerek toplumsal dayanışmaya engel oluyor, finansal argümanlar üzerinden kumpasa alarak, onların sosyal ve ekonomik hayatlarını yok ediyor.
4-) Takipteki/Şüpheli Alacaklar hukuksal düzenlemeye de engel oyluyor:
Bankaların mizan kalemlerinden olan Şüpheli Alacaklar Hesabı, alt yapısında belli hukuki işlemleri barındırır. Kredi adı altında karşılıksız üretilen kaydi paralar, bu kredilerin takibe düşmesi sonucu, hukuk birimlerine sürekli gelir kaynağı olmuş ve aksaklık iyice müzminleşmiştir. Hali hazırda, avukatlık faaliyetleriyle, alacağın tahsili adı altında serbest meslek kazancına dönüşerek, hukuksal düzenleme ve adilane çözüm girişimlerine de ket vurmaktadır.
5-) Takipteki Alacaklar üzerinden toplumun taşınır taşınmaz malları vakumlanıyor.
Köprü, yol, tünel gibi yatırımlar gerçek maliyetlerinin kat kat üzerinde inşa ediliyor. Devlet hazinesi, yer altı ve yer üstü kaynakları Borca Dayalı Para Sistemi kurgusu üzerinden sömürülüyor.
***
Mevcut Para-kredi sisteminde, bankacılık uygulamaları hatalı, yanlıştır. Sorun çözücü değil, sorun üreticidir. Her ne kadar kanuni alt yapısı oluşturulsa da, suistimaller doğal ve meşru bir hale büründürülmüştür. Toplumun içinde bulunduğu sosyal ve ekonomik sorunlara, sebep-sonuç ilişkisi çerçevesinde bakıldığında, temelinin bozuk bir iktisadi anlayış ve finansal işleyişe dayandığı görülecektir.
Mağduriyetleri zorunlu hale getiren sistemin olgusal analizi, hukuksal açıdan ele alındığında da masumiyet karinesinin hiçe sayıldığı ve kötü niyeti besleyici özellikte olduğu daha net anlaşılacaktır.
Mevcut finansal yapıyı kontrol eden güçler, borca dayalı kurgunun gereği olarak, bankalar aracılığıyla kendi kurdukları sistemi tıkayarak, ekonomik krizler oluşturuyorlar. Sonra bu krizi tekrar fırsata dönüştürecek senaryolar üretip, sömürülerini meşru göstermeye çalışıyorlar.
Mağduriyetleri arttıran, zulmü körükleyen bu anlayıştan, en kısa sürede vaz geçilmelidir.
Sadık USLU