İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Borca Dayalı Para Sistemi’nin Açmazları

Ekonomide 3 tarz-ı siyaseti daha önce ifade etmiştim. O yazım ve anlatımlarımız iyi bir referans oluşturdu. Öncelikle o referansı hatırlatıyorum. 

Şimdi Bakan Mehmet Şimşek ile bu üç tarzı siyasetten birini yeniden deniyoruz. Daha önce denenmiş ve başarısız olmuş bir tarz. Bu başarısızlığın bizzat devlet başkanı tarafından ifade edildiğini de biliyoruz.

Peki esas sorun ne? 

Biliyorsunuz ki paranın üretimi ve dolaşımı bir ülke ekonomisi için en önemli alt yapıyı oluşturur. Para vücuttaki kan gibidir. Üretimi, dolaşımı ve içeriği önemli. Ülkemizde uygulanan para kredi sistemi, Borca Dayalı Para Sistemi‘dir. Para borç olarak üretilir ve borç olarak transfer eder. Borca Dayalı Para Sistemi modern ekonomilerin temelini oluşturmakla birlikte, bir dizi olumsuz etkiye sahip. Bu olumsuzlukların her biri ülke ekonomisini ağır bunalımlara sokabilecek potansiyele sahip.

Bunlardan belli başlı olanlarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Ekonomik döngüler ve balonlar: Borç oranları yükseldiğinde, balonlar oluşabilir ve bu balonlar patladığında ciddi ekonomik krizlere yol açar. Örneğin, 2008 küresel finansal krizi, borca dayalı bir ekonomi modelinin risklerini açıkça ortaya koydu. Türkiye’de yaşanan 1994 ve 2001 krizlerini de bu kapsamda değerlendirmek mümkün. Yakında yaşadığımız iniş çıkışlar aynı şekilde değerlendirilebilir. Şu anda araçlarda ve emlakta oluşan aşırı fiyatlar da aynı şekilde balon oluşturma yolunda.

Fırsat eşitsizliği: Borca dayalı sistemler, genellikle zengin ve yoksul arasındaki gelir eşitsizliğini artırır. Çünkü zenginler borç alabilme kapasitesine sahipken, yoksullar aynı imkanlara sahip değillerdir.

Faiz yükü: Borçların faizi, özellikle yüksek faiz oranlarında, bireyler ve hükümetler için ciddi bir yük oluşturur. Bu durum da sosyal hizmetlere ve yatırımlara daha az kaynak ayrılmasına sebep olur. Bütçenin önemli bir kısmı faizlere gider. Toplanan vergilerin neredeyse tamamı faize gider.

Kısa vadeli işlemlere odaklanma: Borç finansmanı, çoğu zaman kısa vadeli kazançları hedefler. Bu da uzun vadeli sürdürülebilir kalkınma hedeflerine zarar verir.

Borç tuzağı: Yüksek faiz oranları ve yüksek borç seviyeleri, bireyleri ve ülkeleri borç tuzağına sürükler. Bu durum, ekonomik büyüme için gereken sermayenin borç faizine gitmesine sebep olur. 

Mali istikrarsızlık: Borca dayalı sistemler, mali istikrarsızlığı teşvik eder. Örneğin, yüksek borç yükü, bir ülkenin dış şoklara ve spekülatif hareketlere daha açık hale gelmesine neden olur.

Sosyal ve politik gerilimler: Yüksek borç seviyeleri, vergi artışları veya hizmet kesintileri gibi popüler olmayan önlemlerin alınmasını gerektirir. Bu da sosyal ve politik gerilimlere yol açar.

Ekonomik bağımlılık: Borca dayalı bir ekonomi, finansal kurumlar ve kreditör ülkeler gibi dış faktörlere bağımlı hale gelebilir. Bu da ekonomik egemenlik kaybına yol açar. Bugün ülkemizde bunu yaşıyoruz.

Kaynakların yanlış dağılımı: Borca dayalı para sistemi, kaynakların spekülatif veya tüketim odaklı sektörlere, üretken olmayan alanlara gitmesine yol açar.

Paranın kısıt haline getirilmesi: Borca dayalı para sisteminde, para önemli bir kısıt haline gelmek veya getirilmek zorundadır. Çünkü paradan para kazanmanın olmazsa olmazlarından biridir bu kısıt. Para kısıt haline gelince faizler artar. Rantiyecilerin faiz gelirleri arttıkça vatandaşın faiz ödemeleri de artar. Çünkü faizler masraflara yazılır!

İşte size bir deste halinde borca dayalı sistemlerin oluşturabilecekleri problemleri sıraladım. Eğer bu sisteme aynı şekilde devam edecek isek (ki edeceğimizi görüyoruz) o zaman bu problemlerden en az bir çifti ile ekonomik bunalıma girmemiz sadece zaman meselesidir. Mevcut sistem içerisinde kalarak bunlardan (yani bu krizlerden) kaçınmamız mümkün değildir. Sistemi temelden ele almadığımız müddetçe halkın refah ve mutluluğunu temin edebilecek bir sonuç elde etmemiz mümkün değil. 

Aynı veri setleri ile aynı deneyi yapıp farklı sonuçlar beklemek akıllı insanların işi değildir.

Sorun sistemdedir.
Sistemin lağv edilip yeniden yapılandırılması gerekir.

***

Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN