İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Çift Kur, Makası Vatandaşı da Devleti de Keser

Geçen haftalarda, yerel bir gazetede Merkez Bankası’nın Kapalı Çarşı’dan fiziksel olarak dolar topladığına ilişkin bir haber izledik. 

Daha sonra Merkez Bankası’nın bazı uygulama kararlarına da şahit olduk. O zamandan bu yana; yani çok da uzun olmayan bir zaman içerisinde yavaş yavaş şuna dikkatimizi çekiyoruz. Piyasada iki tane dolar kuru oluşuyor: Biri Merkez Bankası’nın vermiş olduğu dolar kuru, diğeri de Kapalıçarşı’da oluşan dolar kuru. 

Peki, neden böyle oluyor?

Çünkü dolara karşı talep artıyor, çok yüksek bir talep oluşuyor. Bu biraz da algıyla ilgili bir mesele. Ama fiziksel olarak bu talebi karşılayacak miktarda dolar yok. Piyasaya böyle bir dolar sürülemiyor. Merkez Bankası’nın piyasada bu tür talebi regüle edecek, dengeleyecek, satacak doları da yok. Dolayısıyla fiziksel olarak doların fiyatı Merkez Bankası’nda oluşan dijital kur fiyatından daha fazla oluyor. Bu şekilde bu iki kur oluşuyor: Bir tanesi Merkez Bankası’nın dolar kuru, diğeri Kapalıçarşı’da oluşan sıcak, fiziksel dolar kurun.

Şimdi bu durumda ne oluyor?  

Aslında Kapalı Çarşı, Merkez Bankası’nın rolünü yavaş yavaş almaya başlamış oluyor. Yani Merkez Bankası zaman içerisinde, bir ülkenin yabancı para konusunda yabancı parasının yönetilmesi borçlanmadan tuttun da onun değerini takip etme, regüle etme, düzenleme, bu tür görevlerini tamamen kapalı çarşıya devretmiş olacak. Eğer bu olursa; çift kur olursa bu kontrolden çıkar ve bunu durdurmanız mümkün olmaz. Dolayısıyla şu anda yetkililere çok önemli bir uyarı yapmış oluyoruz. 

İleride, orta vadede o tamamen kontrolden çıkmış bir döviz piyasası yerine şimdiden kontrol altına alınmış bir döviz piyasası oluşturabilmeleri için. Şu anda Kapalı Çarşı ve Merkez Bankası döviz kuru arasındaki fark; bir, iki lira arasında seyrediyor. Ancak önlem alamazsa, alınmazsa bu katlanılarak artar. Bunun katlanarak artması, özellikle Merkez Bankası’nın da rolünü Kapalı Çarşı’nın almasıyla birlikte bize çok daha kötü, orta vadede senaryoları önümüze açmış olursunuz. 

Arjantin örneği ya da daha değişik bir bakış açısıyla, geçmişte Osmanlı son döneminde Düyûn-ı Umûmiye’lerde yaşanan örneklerde olduğu gibi. Bakın Osmanlı Devleti maliyesi ya da şimdiki ifadeyle hazinesinin, yurt dışından para bulabilmeleri için garantileri geçmiyordu. Galata bankerlerinin bazılarının vereceği teminat garantilerle devlet yurt dışından para bulabiliyordu. Bu hale düşmüşlerdi. Dolayısıyla yapılması gereken şey, ne yaparsanız yapın bu kur farkını oluşturmayın. 

Çift kur oluşturtmayın. 

Şimdiden ne yaparsanız yapın, Merkez Bankası kuru, Kapalı Çarşı kuruna eşitlensin. Bunu eşit tutmanız gerekiyor. Bunun için eğer gerekirse sermaye kontrolü yapın, gerekirse çeşitli ceza uygulamaları yapın; ama bu iki kuru birbirlerine eşit tutun. Tamam bu cezalar, sermaye kontrolü, kulağa hoş gelmiyor. Ama orta vadede oluşacak olan felaketle şimdi bunları kıyasladığınızda o zaman ileride “Keşke bunları geçmişte yapsaydık da bu hale düşmeseydik” diyecek hale gelirsiniz. Oysa çift kur, makas demektir. Eğer kurda bir makas olursa inanın bu makas keser. 

Kimi keser? 

Önce vatandaşı keser, birikimlerini alır götürür… Sonra devleti kesmeye başlar. Şimdi bakınız ben basit bir simülasyonla size bunun işi nerelere götürebileceğini söyleyeyim. Diyelim ki “yatırımcı John” ya da “Türkiye’ye borç para vermek isteyen John” Türkiye’ye geldi, 100 dolar parasını verip 2 bin 500 TL aldı. Doları 25 liradan hesaplarsak, John 100 dolara karşılık 2 bin 500 TL aldı. Sonra götürdü 2 bin 500 lirasını faize yatırdı, -yüzde 50 faizden diyelim- yıl sonunda 3 bin 750 lira alacak. Şimdi bu zaman zarfında dolar talebini bastırabilmek için Ortodoks ekonomi mantığının bildiği tek şey “faizleri artıracaksınız.”

E siz faizleri artıracaksınız, faizleri artırdığınız zaman ne olacak? 

Doları olan talep faize yönelmiş olacak. Yani dolar fiyatı düşecek. John da dönem sonunda 3 bin 750 lira aldı ya; dolar da diyelim ki faiz artırmaları sebebiyle 15 liraya kadar çekildi. 

John ne yaptı? 

3 bin 750 lirayı verdi, 250 dolar geri aldı. 100 dolarla piyasaya giren John, bir yıl sonunda kısa vadede 250 dolarla çıkmış oldu. Şimdi arada diğer enstrümanları, diğer para kazanma araçlarını devreye sokmuyorum bile. En basit kurguyla ifade ediyorum. Kaldı ki John gidip de aptal değil, yani bir yıllık faize bağlamayacak, hareketli faizler yapacak, faizler artırdıkça John’un geliri de artacak. Bazı yatırımlarını, almış olduğu kağıtları teminat olarak kullanılarak yeniden borç alacak, onu çevirecek. 
Dolayısıyla katbekat faiz üzerinden, kur farkı üzerinden para kazanacak. 

Kimin parasını kazanacak?

İşte siz 25 liraya kilitlediğiniz, daha sonra 15 liraya düşen dolar değeri üzerinden önce vatandaşı kesmiş olacak. Daha sonra faizler üzerinden de hazineyi kesmiş olacak. Çünkü makas keser. 

Hazine yüksek faiz ödemeleriyle karşı karşıya geldiği zaman bunlar nereden ödenecek?

Bütçeden ödenecek. 

Bütçeden kim ödeyecek bunları?

E senin, benim ödemiş olduğum vergilerle ödeniyor. Yine vatandaşa fatura edilmiş olacak. Kaldı ki bu arada bu kur farkından dolayı yavaş yavaş KKM’ler de çözülmeye başlayacak. KKM’ler çözülmeye başladığı zaman, orta vadede, belki de uzun vadede beklediğimiz çok daha büyük felaketle orta vadede karşı karşıya gelmiş olacaksınız. KKM’ler 100 milyar liralık talebini bile karşılayacak durumda değil mevcut ekonomik yapılanma. 

Dolayısıyla bütün bunlar bu kötü senaryoları şimdiden niçin söylüyoruz? 

Bakın işin temeli kurun çift kuru olarak piyasada oluşmaya başlamasıdır: Bir Kapalı Çarşı kuru, bir Merkez Bankası kuru. Ne yapıp edip bu çift kur oluşmasına mani olmanız gerekiyor. Çift kur demek makas demektir. Makas vatandaşı da keser, devleti de keser. İşte Arjantin örneği ortada.

İşte duyunum Düyûn-ı Umûmiye örneği geçmişte bilgilerimizin içerisinde. 

Bütün bunları hatırlatarak hepinize hayırlı çalışmalar diliyorum.

***

Bir yanıt yazın