İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Cumhurbaşkanının Dikkatine Açık Arz…

Türkiye Cumhuriyeti, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın geçenlerde şöyle bir ifadesi oldu; “Ekonomide, hukukta, demokraside yepyeni seferberlik başlattık”.

Ben de katkı olarak,  ekonomide yapılması gerekenlere ilişkin görüşlerimi buradan özetle ifade edeyim.

Dünyamız ve ülkemiz ilginç bir zaman diliminden geçiyor.
Bu zaman diliminde birçok süreç, bütün belirsizlikleri ile birlikte, bir araya gelmiş durumdadır. Bunlardan en başat olanlar finans, salgın ve maneviyatın zayıflatılması süreçleridir. Bu süreçlerin tek başlarına çıkardıkları problemlerin yanı sıra örtüşmeleri  ile ortaya çıkan ekstra problemler, hâkim paradigma (değersayım) ile aşılamadığı için “büyük reset” ten (great reset) dahi bahsedilmeye başlanmıştır.

“Set”, kurgu değişim veya düzenleme yapmak demektir.
“Reset”, bunu tekrar yapmak anlamına gelir.
Bu durumda “büyük reset” ten kastedilen şudur;
Birinci ve özellikle de ikinci dünya savaşı sonrası kurgulanan küresel sistemi, her şeyi etkileyecek şekilde, yeniden kurgulamak!

Peki, neden?

Çünkü, yaklaşık bir asır önce iki dünya savaşı yapılarak yerleştirilen düzen artık yürümemektedir. Günümüz gelişmelerine cevap verememektedir. Onun için yeniden bir düzen kurmaktan bahsedilmektedir. Cari düzeni kuran hâkim paradigma sahipleri yine aynı dengeleri koruyan bir düzen kurma gayreti içerisindedir.

Lakin bunu, onların ahlaksızlığı olarak olmasa da fırsatçılığı olarak görmemiz gerekir. Çünkü cari düzenin çöküşü, kurucular bağlamında sorgulanmadığı için bunlar yeni düzeni de kurmaya talip olabilmektedirler.

İkinci Dünya Savaşı sonrası yerleştirilen cari düzenin kurucuları, savaştan galip çıkan beşlidir. Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulun da, bu beşli veto hakkına sahiptir. Diğer bir ifade ile Dünya bu beşlinin hâkim olduğu bir düzene mahkum edilmiştir. Şimdi de aynı düzeni, “büyük reset” ile sürdürme gayreti içerisindedirler.

Bu gayretlerinin en açık ifadesini İMF Başkanı Kristalina Georgieva hanımın 15 Ekim 2020 tarihli konuşmasında görüyoruz.

İMF Başkanı Georgieva konuşmasında, İkinci Dünya Savaşı sonrası geçerli olan koşulların şu anda pandemi ve küresel finans krizinin ürettiği koşullar ile aynı olduğunu tespit etmektedir.
Konuşmanın en can alıcı noktası ise, “o zaman doğru olan ilke ve prensiplerin şimdi de doğru olduğu” ifadesidir. Temel kabulleri budur ve bu kabul de yanlıştır.

Çünkü, bugün bütün insanlık iki büyük krizi birlikte yaşamaktadır.

Bunlardan daha uzun erimli olanı küresel finans krizidir ve müsebbibleri hâkim paradigmanın sahipleridir. Sanki yaşanılan bu ekonomik krizler kendiliğinden oluyormuş gibi rahat hareket etmektedirler. Halbuki hesap vermeleri gerekir.

İkincisi Kovid19 salgınıdır !!

Bugün Kovid19 herkesi ve bütün idareleri sarsmaktadır.
Kovid19’un sebep olduğu ekonomik yıkımı İkinci Dünya Savaşı sonrası ekonomik yıkıma benzetmek bütün dünyayı ahmak yerine koymak demektir. İkinci Dünya Savaşı sonrası yerleştirilen hâkim düzeni galip devletler kurgulamıştır. Adaletsiz bir şekilde ve finansal sömürüye dayalı olarak kurgulamışlardır. Ülkeleri borçlandırmışlar ve ülke paralarının aralarındaki kur farkını spekülatif olarak borçlu ülkelerin aleyhine çalıştırmışlardır.

Eğer niyetleri iyi ve kendileri adil olsalardı, ülke paralarının değişiminde minimum geliri esas alarak para değişimini gerçekleştirirlerdi. Bu takdirde ne enflasyon ne de kur farkı bu kadar yıkıcı etki doğurmazdı. Ama niyetleri adalet değil tahakküm olduğu için böyle bir çözümün yanına bile yaklaşmamışlardır.

Takdiri ilahi işte… Bu sömürü çarkları şimdi onları da mağdur etmeye başlamıştır. Bütün bunların toplu olarak değerlendirilmesi gerekir. Ülkemiz tezleri olarak savunulması gerekir.

Bu ve benzeri gerçekler ışığında, dünyadaki değişim ve dönüşüm arifesinde ülke olarak acil yapmamız gereken bir çalışma vardır. O da yeni bir finansal yapılanmayı başlatmaktır. Böyle bir finansal yapılanma sürecine temel teşkil edecek adımları özetle arz etmek istiyorum.

  • Öncelikle ülkemizde para üretimi adil ve şeffaf bir mekanizmaya oturtulmalıdır.
  • Mevcut Borca Dayalı Para Sistemi yeniden yapılandırılmalıdır.
  • Bu yapılandırma “çift para sistemi” esasına göre yapılmalıdır.
  • Çift para sistemi “mal paralar ile itibâri paralar” birlikte formüle edildiği bir sistemdir.
  • Akabinde, ihtiyaç olan mal ve hizmetlerin devinimini rahatlıkla gerçekleştirecek kadar paranın piyasada varlığını temin edecek bir model oluşturulmalıdır.

İkinci ve eş zamanlı olarak, ülkemizin bütün borçlarını tasfiye edecek şekilde bir çalışma süreci başlatılmalıdır.

Bunu, sadece borçlanma ile ilgili olacak müstakil bir kurum veya bakanlık yapabilir. Bu çalışmaların sonucunda bir borç konferansı ile tasfiye süreci takvimlendirilip başlatılmalıdır.

Buradaki temel argümanımız, yükümlü olduğumuz borçların temelde dolar üzerinden olmasıdır. Bretton Woods konferansları ile kurulan düzende dolar rezerv para olarak kabul edilmişti. Belli bir miktar altına eşdeğer kılınmıştı. Ancak 1971 tarihinde ABD Başkanı Nixon doların altın karşılığı olması prensibini ortadan kaldırmıştır.

Buna rağmen bütün dünya onun rezerv para özelliği varmış gibi çalışmalarını sürdürmüştür. Ülkemiz de bunlardan biridir. Doları rezerv para olarak benimseyip onun üzerinden ihtiyaca binaen borçlanmaya devam etmiştir. Aslında 2008 krizine kadar FED, doların rezerv para olduğu kabulü üzerinden çalışmalarına dikkat ediyordu. Bir şekilde bir formülasyonu takip ediyordu. Küresel finans krizinden sonra FED de kendi canının derdine düştü. O tarihlere kadar bilançosunda dolar miktarı 850 milyar civarında idi. Ancak ondan sonra 5 trilyon dolara daha sonra da pandemi ile 8 trilyon dolara kadar arttı. Bunun 10 trilyon doların üzerine çıkacağını öngörebiliyoruz.

Bu durum, bu zamana kadar para kredi sistemi ile ilgili olarak yapılan veya vaaz edilen; “para basarsanız enflasyon olur” bütün iddiaların aksini yapmak demektir. Dahası, bizim gibi ağır borçlu ülkelerin ölçü edindiği aracı (yani doları) bozmak, ölçü olma özelliğinden çıkarmak demektir. Halbuki yeni ve çılgın gibi dolar basılırken bize de sorulması veya en azından bizim gibi ülkelerin borçlarının durumu da tanımlanması gerekiyordu. Bu yapılmadığına göre, bu durum bizim borçlarımızı ve miktarları aynileştirerek yeniden tanımlamamızı meşru kılar.

Üçüncü ve eş zamanlı olarak atılması gereken adım;

Bölgesel olarak, bütün bölge ülkelerinin katılımına açık olacak şekilde yeni bir para birimini tanımlamaktır. Bunun, temelde değeri kendinden menkul paralar üzerinden yapılması gerekir. Transfer kolaylığı açısından da itibâri paralar, ölçeği kesinlikle bozmayacak şekilde kullanılabilir. Bu bir nevi çift para sisteminin bölgeye yaygınlaştırılması anlamına da gelir. Bu konularda adil ve şeffaf olmak hem ülkemizi hem de insanımızı güçlendirir.

Finansman ve ödemeler bir ekonomik sistemin temelini oluşturur.

Bu temel sağlam olduktan sonra, üzerine oturtulacak ekonomik sistem, kaynakların adil bölüşümünü gerçekleştirecek bir matematik model oluşturmaktan ibaret bir çalışmadır.

İçinde bulunduğumuz koşullar, ülkemize bütün bunları yapabileceğimiz bir alan açmaktadır ve bir kapı aralamaktadır. Bu kapıdan geçip yeni bir çağ açmak bir tercih olduğu kadar bekleyip hâkim paradigmanın “büyük reset” inin bir parçası olmak da başka bir tercihtir.

Milletimizin asâletine ve tarihi müktesebâtımıza baktığımızda, birinci tercihin bize daha çok yakışan bir tercih olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Hiçbir durum veya şart böyle bir vazifeye atılmamıza engel teşkil edemez.
Allah aziz milletimizin yegane yardımcısıdır.

Hürmet ve muhabbetle, devlet idaresine (ricaline) kolaylıklar ve başarılar dilerim.

Prof. Dr. Mete Gündoğan

Bu makale 16 Kasım 2020 tarihinde IndependentTükçe sitesinde yayınlanmıştır…

Bir yanıt yazın