İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Cumhurbaşkanlığı Seçimleri – 2

Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine yazdığım birinci deneme yazımda, hem iktidar hem de muhalefet tarafının seçimleri nasıl kazanabileceği üzerine düşüncelerimi paylaştım.

İktidar tarafında esas karar vermesi gereken şahsın da Sn. Başbakan Erdoğan olduğunu belirttim. Bu denememde Sn. Erdoğan’ın karar verme sürecini analiz edip bir öngörü ortaya koyacağım.

Öncelikle mevcut haliyle Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerine birlikte bakalım. Bu görev ve yetkiler Anayasa’nın 104. maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Yasama ile ilgili olanlara baktığımızda, Cumhurbaşkanı’nın yasa yapma gücüne sahip olmadığını görürüz. Bununla birlikte, Meclis’i toplantıya çağırabiliyor, yasaları bir defa geri iade edebiliyor, anayasa değişikliği ile ilgili yasaları halkoylamasına gönderebiliyor, yasalara AYM’de iptal davası açabiliyor ve Meclis başkanı ile danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebiliyor. Bütün bunlar bize Cumhurbaşkanı’nın herhangi bir taahhüt verme değil de Hükümet’in icraatına sınırlı engel olabilme kabiliyetinin olduğunu gösteriyor.

Cumhurbaşkanı’nın yürütme ile ilgili olan kabiliyetlerine baktığımızda ise çok daha fazla sınırlar olduğunu görüyoruz. Diyelim ki bakan atayacak, Başbakanın önermesi gerekiyor. Rektör atayacak, YÖK’ün önermesi gerekiyor. Bağımsız hareket edebileceği tek yer Devlet Denetleme Kurumu başkan ve üyelerinin atanması. Onun dışındaki tüm kabiliyetleri bilvasıta önüne gelir ise yürütmekten ibaret. Burada da yürütmeye sınırlı engel olabilmekten başka bir kabiliyeti gözükmemektedir.

Yargı ile ilgili olan kabiliyetleri ise bazı üst kurullara üye atamaktan ibaret. Elbette basit bir iş değil ama şartları da çoktur.

Sonuç olarak, mevcut haliyle Cumhurbaşkanının hareket kabiliyeti çok sınırlıdır. Devleti temsil etmenin dışında taahhüde dayalı yapabileceği bir şey yoktur. Bu durumun yeni cumhurbaşkanı seçimlerine kadar değişmesi de mümkün gözükmemektedir.

Aslında bu konularda daha önce bu sitede yazdığım gibi çok önemli adımlar atılması gerekmektedir. Siz hem cumhurbaşkanını halka seçtireceksiniz hem de yetki vermeyeceksiniz. Bu bir bakıma halkı kandırmak gibi bir durum ortaya çıkarıyor. Bunun bir an önce düzeltilmesi gerekir. Merak eden okuyuculara ilgili yazılarımı incelemelerini tavsiye ederim.

Pekiyi, Sn. Erdoğan kesintisiz 11 yıldır yürütmenin başındaki biri olarak Cumhurbaşkanlığı makamına geçince bırakacakları nelerdir?

Bu sorunun cevabını maddeler halinde verelim.
• Başbakan doğrudan ya da dolaylı olarak yıllık yaklaşık 1 Trilyon 700 milyar lirayı (GSYH) yönetiyor/yönlendiriyor. Seçimlerde taahhütlerde bulunuyor ve bu taahhütlerini yerine getirmek için takip ve gerçekleştirme yapıyor. Bu çok aktif çalışma gerektiren bir pozisyondur. Hem yetkisi var hem de sorumlulukları. Bütün bu pozisyonu bıraktığında, Sn. Erdoğan’dan doğacak boşluğu dolduracak ve her kesimin kabul edebileceği bir isim henüz tebarüz etmiş değildir. Belki zihninlerde var olabilir ancak Devlet mekanizmasının da gönül rahatlığı ile çalışabileceği bir isim henüz yok.

• Başbakan, kurulduğundan bu yana Ak Parti’nin başında görev yapıyor. Parti ve Meclis tamamen kontrolü altında. Ancak köşke çıktığında bu kabiliyetini resmen kaybetmiş olacak. Burada da henüz tebarüz etmiş biri yok.

• Ailesi ve kendisi hakkında ortaya atılmış birçok iddialar var. Köşke çıktığı zaman belki kendisi ile ilgili iddiaları geçici olarak gündemden düşürebilir ancak ailesi ile ilgili olanların sürdürülmeyeceğinin garantisi yoktur. Bunların bir şekilde sonuçlandırılması gerekir. Bunu da ancak siyasi pozisyonu güçlü olursa yapabilir. Bu pozisyon için kendisinin alternatifi yoktur.

• Son sıralarda nitelikli bir grupla girdiği çatışmada önüne yeni bir tablo çıktı. Bu tablo karşısında hem partide hem bürokraside hem de tabanda yeniden yapılanma ihtiyacı doğdu. Böyle bir işin yarım bırakılarak köşke çıkılması demek girdiği mücadeyi kaybetmesi demektir. Bu pozisyon için de kendisinin alternatifi yoktur.

• Yeni yapılan muhteşem başbakanlık kampüsünü kullanma imkanı olmayacaktır. Bu durumun her ne kadar yeni bir fonksiyon icad etmeyecek olsa da insanlar üzerinde çok etkili olduğu muhakkaktır.

Şimdi, karar terazisinin bir kefesine (mevcut haliyle) cumhurbaşkanlığını diğer kefesine de başbakanlığı koyduğumuzda, başbakanlığın çok ağır bastığını görüyoruz. Bütün bu denge hesabının yanısıra, Sn. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olmak istemesi durumunda muhalefetin stratejisini yönlendirebilme kabiliyeti son derece zayıftır. Bu zayıflık kendisi için mevcut konjonktürde çok büyük bir risk oluşturacaktır. Sn. Erdoğan’ın mücadeleci ve aktif kimliği ile risk analizi yaptığında başbakanlığı tercih edeceğini çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu durum onun cumhurbaşkanlığından vazgeçtiği anlamına gelmeyecektir. Sn. Erdoğan’ın kafasındaki cumhurbaşkanlığı, aktif devlet başkanlığıdır.

Tabi bu bağlamda, başbakanlık tercihini kendisi için geçici bir tercih olarak görecek, devlet başkanlığı sistemine geçebilmek için anayasa çalışmasını tekrar başlatacaktır.

Burada şöyle bir pozisyon akıllara gelebilir. Sn. Erdoğan aktif bir insandır ve cumhurbaşkanı olması halinde devlet başkanı gibi davranır. Ancak unutmamak gerekir ki kendisi her ne kadar ruh hali olarak devlet başkanı gibi davransa da mevcut sistem cumhurbaşkanlarına böyle bir yetki vermemektedir. Cumhurbaşkanı olarak sistemi değiştirme şansı da yoktur. Belki Ak Partisi ve milletvekilleri bu şekilde davranabilme kabiliyetini kendisine bahşedebilir. Ancak daha sonra seçilecek bir cumhurbaşkanı da teamül gereği aynı şekilde davranmaya kalktığında devlet krizi çıkar. Sistem tıkanır. Bu şekilde taşıma suyla devlet değirmenini döndüremeyeceğini kendisi de bilir.

Neticede, Sn. Erdoğan’ın bütün bunları alt alta koyduğunda başbakan olarak devam edip anayasayı değiştirmeyi tercih edeceğini öngörebiliriz. Cumhurbaşkanı olarak da Sn. Gül’ün devam etmesini tercih edeceğini öngörebiliriz. Ancak burada Sn. Gül ile özel bir görüşme yaparak onun da anayasayı değiştirme sürecine aktif olarak katılmasını temin edecektir. Sn. Gül bu zamana kadar anayasayı değiştirme sürecinde aktif olmamış ve hatta zaman zaman yetkilerini aşırı bulduğunu ifade eden konuşmaları gibi çeşitli ifade ve tavırları ile tarafsız durmayı tercih etmiştir.

Yeni dönemde böyle bir tercihten uzak duracaktır. Çünkü Sn. Erdoğan’ın elinde şimdilik şöyle bir imkan da vardır. Eğer devlet başkanlığı sistemini getiremezse cumhurbaşkanlığı makamını tamamen temsil makamı haline getirebilme kabiliyeti.

Bu da üzerinde düşünülmeye değer bir konudur. Çok kuvvetli bir başbakanlık devlet başkanlığını aratmayabilir!

Selam ve Sevgilerimle…

Prof. Dr. Mete Gündoğan

Bir yanıt yazın