Değirmenler, kültür medeniyetimizin önemli unsurlarıdır.
Tarım medeniyetini en yukarılara taşımış bir değerimiz olarak tarihteki müstesna yerini almıştır. Değirmenler; Adem’in halk edildiği yeryüzünün adil bölüşüm düsturunun son duraklarıydılar. Öyle ki; buğdayı, una, bulgura, kepeğe dönüştürüverir, insanlığın rızık çeşitliliği ve biyolojisine uygunluğunu sağlayan önemli bir mecraydı. Sadece buğday değildi tabi. Arpa, mısır, nohut, mercimek, kahve gibi bir çok ürün değirmen taşları arasında insanlığın verimine sunuluyordu. Toprağı işlemeyi öğrenen insan, onu önce taş değirmende kendi emeğiyle, tüketim kıvamına getiriyordu. Her ailenin kendi ihtiyacını karşılayacak kadar birer taş değirmeni, başka bir ifadeyle el değirmeni vardı. İki parçadan oluşan el değirmenleri, altta bir taş ve ortasında bir delik üzerine geçirilmiş yuvarlak diğer bir taş olan ve taşın çeperinde bir koldan tutarak çeviriliyordu. Böylece ortaya dökülen tahıl döngüsel hareket eden el değirmeninden kırılarak öğütülüyordu.
Her toplum ferdi tarafından kabul gören bu işlem, zamanla artan nüfusa cevap veremez hale gelince, daha büyük ve kapasitesi yüksek değirmenler icad ve imar edildi.
Yeldeğirmenleri, akarsu değirmenleri gibi yüksek kapasiteli değirmenlerden daha ince ve yüklü işler çıkarılıyordu. Özellikle; un, kepek başta geliyordu. Ekmek üretimi başta olmak üzere unla yapılan diğer mamüller bu sayede gelişerek çoğaldı. İnsanlar, aralarındaki alışveriş işlerini değirmenlerin çevresinde gerçekleştirmeye başladılar. Değirmenlerin önlerinde onlarca/yüzlerce metrelik kuyruklar oluşurdu. Böylece; toplumun takas üzere gerçekleştirdiği ticaret daha geniş alanlara yayılarak regüle oluyordu.
Finansal algı operasyonları Don Kişot’la başladı
Coğrafi keşiflerle birlikte burjuva sınıfı iyice zenginleşmişti. Reform ve Rönesans hareketeri’nin sonucunda Avrupa’da yeni bir yaşam biçimi gelişti. Toprak ve toprağa dayalı takas usulü ticaret, yerini yavaş yavaş finansallaşmaya bırakıyordu.
Tarım dönemi, değirmencilik sayesinde ticaretin alanını olabildiğince genişletmişti. Buğday, arpa, yulaf, mısır gibi tahıllar işleniyor, değirmenlikler adeta ticaret merkezleri haline geliyordu. Bu anlamda değirmenlerin modern fabrikaların atası olduğunu ifade edebiliriz. Böylece; ticari sahayı büyük anlamda domino eden bu mekanizma sayesinde göç ve şehirleşmelerin yönü de belirlenmişti. Değirmenlerin etrafında oluşan şehir medeniyetleri, batının coğrafi keşiflerle yeni kıtaları yağmalayarak yapılandırdıkları kent popülasyonunun önünde ciddi bir engel olarak görülüyordu.
Hazır parayı bulan Avrupa, sanat ve edebiyatta gelişiyordu. O güne dek toprak ve emeği yücelten eserler artık itibar görmüyor, yerini bu geleneğe aykırı yaklaşımlar alıyordu. Maceraperest kaşif ve şövalyelerin popüler olduğu bir süreç, iktisadi yaklaşımların da finansallaşmasına sebebiyet veriyordu.
O güne dek yüzlerce eser yazılmıştı. Fakat modern edebiyatın ilk örneği olarak Cervantes’in yazdığı Don Kişot romanı kabul görüyordu. Cervantes’in otuz bölümden oluşan romanında, ne hikmetse; yel değirmenlerine karşı giriştiği kavga ön plana çıkarılmıştı. Eserde sınıf farklılıklarının belirgin bir şekilde öne çıktığı göze çarpıyor. Erdemin, inancın, dürüstlüğün pek makbul sayılmadığı, paranın ön plana çıkarıldığı şizofren hayal kahramanlarının yüceltildiği bir konsept tüm dünyada okunma rekoru kırmıştı. Cervantes, trajik bir hayat yaşamıştı. Ve hayatının son dönemlerinde kazandığı şöhretin ona maddi manevi herhangi bir katkısı olmamıştı.
…
Finansal sistemin ilk uygulayıcıları değirmenciler değil de kuyumcular olarak gösterilir. Çünkü; değirmenciliğin doğası gereği paranın finansallaşma imkanı yoktu. Ancak; tahıl mal para sistemi, değirmenler üzerinden en geniş coğrafyalara yayılmıştır. Değirmen merkezli şehir yapılanmalarında çevre köyler, sistemi destekleyici nitelikteydiler. Ayrıca; tahıl gibi mal paraların uzun dönemli biriktirilmeleri pek mümkün olmadığı gibi, kazanımı topluma yayma hassasiyetleri de mevcuttu. Bu gibi nedenler değirmenlere toplumu kuşatıcı misyon yüklemiştir. Dolayısıyla; kıymetli madenlerin yaygınlaşarak kuyumcular üzerinden finansallaşmaları sonucu, değirmenler sistemin hedefi haline gelmiştir. Finansal sürecin ortaya çıkması, kıtlık ve kentleşme olarak görülür. Üretmeyen toplumlar, yoğun kentleşme sonucu takas usullerini kıymetli madene bağlamak zorunda kalmışlardır.
Nitekim; antik dönemlerde de benzer bulgulara rastlarız. Finans argüman olan metal paraların Lidyalılar, Mısırlılar ve Sümerliler gibi site devletleri döneminde kullanılmasından da bu sonuca varıyoruz. (M.Ö 4000 ve sonrası)
Günümüz finans argümanları da algı yönetimi şeklinde suni değerler oluşturma sürecini yaşatmaya devam ediyor. Köksüz, hakkaniyet ölçülerinden uzak bir para mekanizması günümüz dünya para sistemini de dönüştürmek üzere. Toplumların tüm zenginliklerinin bu gibi algı yönetimleriyle yok edildiğini izliyoruz.
Nihayet; roman aynı roman.
Hikaye, aynı hikaye.
En son, kolay paralar üzerinden oluşturulan hayret iklimi ve internet portallarındaki zenginlik hikayeleriyle dünyaya yedirilen algı operasyonlarını hep birlikte izlemeye devam ediyoruz.
Sadık Uslu