Geçtiğimiz cuma günü, İstiklal Marşı’nın TBMM tarafından kabulünün 100. yıl dönümüydü.
12 Mart 1921’den bu yana tam 100 yıl geçmiş ve marşımız hala tazeliğini koruyor! Söylenecek çok şey var.
Aynı gün Sn. Cumhurbaşkanımız beklenen “Ekonomi Reformları” paketini de açıkladı. Biz de paketi açıp içinde ne var diye baktık. Paket, Hazine ve Maliye Bakanlığı internet sitesinden indirilebilir. On ana başlık, 34 alt başlık ve 154 tedbirden oluşuyor.
Reformlardan beklentilerimiz başkaydı, paketin içine bakınca gördüklerimiz de başka oldu.
Reform deyince biz şöyle bir şey anlıyoruz. Öncelikle bir “form“ var. Onu tekrar farklı bir forma sokuyoruz. Çünkü kelimenin başındaki “re“ eki böyle bir işlev görüyor. Bal peteğini düşünün. Onun formu, altıgen şeklinde birbirine eklemlenmiş hücrelerden oluşur. Bunu üçgen şeklinde veya dörtgen şeklinde hücrelerden oluşturursanız, işte o reform olur.
Bu bir optimizasyon paketi olmuş.
Hemen baştan ifade edelim. Ekonomi reformları paketi böyle bir şey değil. İyi niyetle bir tarif yapmak gerekirse bu bir optimizasyon paketi olmuş. Optimizasyon iyileştirme demektir. Hali hazırda var olan ekonomi yapısını nasıl iyileştirebiliriz sorusuna cevap oluşturulmuş. Bürokratlar zaten bunları yıllardır yapmaya çalışıyorlar. Birçok maddeye geçmişte değinildiği gibi birçok madde de zaten yapılması gereken rutin işlerden sayılabilir.
Ekonomi reformları deyince akla gelen ilk şey ülkemizin “kurumsal ekonomi mimarisi” olur. Örneğin “Derviş Yasaları” bir kurumsal ekonomik reform idi. Ülkemiz ekonomi-finans yapısını küresel ekonomi-finans sistemine eklemledi. Hâlâ da o eklemlemenin oluşturduğu “formu”, “reform” edemiyoruz. Bu açıdan hâlâ oralardayız.
Pakette üretime teşvikler var tamam.
- Ama bu teşvik ve yönlendirmeler ile üretimin bölüşümü nasıl olacak?
- Örneğin üretimde imalat sektörünün ağırlığı ne olacak?
Yaklaşık 20 yıl önce imalat sektörünün ağırlığı yüzde 26 civarındaydı. Şu sıralarda yüzde 15’lere kadar geriledi. İmalatınız olmazsa, pazarlarınızı kaybedersiniz. Bu kesin.
Bahsedilen tedbirleri hayata geçirmenin de bir maliyeti olacak elbette.
Peki, bütçesini borçla denkleştiren bir ülke olarak, bu tedbirleri hayata geçirmenin maliyeti nasıl karşılanacak? Bunların yapılmasına ilişkin 5n1k analizi de gerekiyor. Pakette bunlar yok.
Kamuda tasarruf konusu üzerinde çok duruluyor. Aynı zamanda birçok yeni kurumun da kurulması kararlaştırılmış. Yeni kurumlar yeni maliyetler demektir. Etkin kullanılamaz ve atıl kalırsa yeni yükler oluşacaktır. Bütçenin yükü artacaktır.
Yatırım, istihdam, üretim ve ihracatı öncelleyecek politikalar uygulanmak isteniyor. Aynı zamanda da bütçe kesintileri yapılacak! Döner sermayeler dahi merkezden yönetilecek.
Büyüme hedefleniyor ama bu, kamu kesimi harcamaları kısılarak yapılacak. O halde özel sektör ve hane halkı tüketimi teşvik edilecek demektir. Bu da demektir ki faizleri düşüreceksiniz. Çünkü yüksek faizlerle özel sektör yatırım yapmaz ve hane halkı da kredi kullanmaz.
Peki, şunu nasıl açıklayacağız o zaman?
Döviz cinsi borçlanma TL cinsi borçlanmaya çevrilecek. Kamu TL borçlanacaksa, TL’ye olan talep artacak demektir. Bu da faizlerin daha da artması anlamına gelir. Bir tedbir faizlerin yükseltilmesini gerektiriyor diğer bir tedbir ise faizlerin düşürülmesini gerektiriyor. Bunu nasıl başaracaksınız, bilemiyorum.
Hazine kullanımı dışındaki kamu kurumları hesapları “Tek Hazine Kurumlar Hesabı“ adı altında toplanacak deniyor. Bu, 1996 yılında “Havuz Sistemi” ile başlatılan ve 2000 yılında uygulaması geliştirilen bir çalışma. Devlet istiyor ama ne oluyorsa oluyor bir şekilde kesintiye uğruyor. Burada istek yinelenmiş. İyi bir şey.
Yerli üretimi teşvik etmek adına kamu ihalelerinde yerli ürünler tercih edilecek. Bu iyi bir tedbir olur. Ancak bu tür alımlar, ciddi fiyat artışlarını da beraberinde getirebilir. Buna dikkat etmek gerekir.
Kamu Özel İşbirlikleri’nden (KÖİ) başarılı bir şekilde bahsediliyor. Öyle ise bu başarının rakam bazında da ispatı gerekir. Bu yok. Biz KOİ’ni şehir hastanelerinden, yol köprü yapımlarından biliyoruz. Şimdi bir KOİ Çerçeve Kanunu çıkarılacağı söyleniyor. Kamu borçlanmasını azaltma ile bu tedbiri beraber okuduğumuzda şu çıkıyor. Merkezi bütçeden yapılacak birçok yatırım, KÖİ ile yapılacak. Niyet olarak, bütçeden kaynak ayırmadan hizmet üretilmesi isteniyor. Ancak bunların çok yüksek maliyetlere baliğ olduğu da artık bilinen bir gerçek. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şey.
Enflasyonla mücadele için kamunun belirlediği fiyatlarda gerçekleşen enflasyon değil hedef enflasyon (%5) oranına göre fiyat güncellemesi yapılacak deniyor.
Şimdi burada açıklığa kavuşturulması gereken iki konu var.
Birinci nokta; Öncelikle, kamu çalışanları buna dâhil mi? Eğer öyleyse artık enflasyon farkları ödenmeyecek demektir. Dahası, kamu çalışanlarına verilecek zam da hedeflenen enflasyon üzerinden verilecek demektir. Bu ise kamu kesimi çalışanlarının enflasyona ezdirilmesi sonucunu doğurur.
İkinci nokta; bütçe gelirleri hedef enflasyona göre artacak ama bütçeden gerçekleşen harcamalar gerçek enflasyona göre yapılacak. Gerçekleşen enflasyonun hedef enflasyondan her daim daha yüksek olduğunu düşünürsek, bütçe daha da fazla açık verecek demektir. Bu da daha fazla borçlanma mecburiyetini doğurur. Daha yüksek faizler de bunun ardından gelir.
Sorunlu kredisi olan şirketlerin batması istenmiyor.
Tamam, güzel. Bunun için ne yapılacak? KGF yeniden yapılandırılacak. Kapsamı genişletilecek. İyi de yeni yüksek garantiler sonunda özel sektör borcunu kamu borcuna çevirmez mi? Bir düşünün bakalım!
Yurt dışı lojistik merkezleri kurulması ile ilgili bir karar var. Bu durum beklenmeyen durumlarda tedarik zinciri kırılganlığını azaltabilir. Ama tasarruf tabanlı bir ekonomik pakette bunların maliyetinin de hesaplanması gerekir.
Her şeyden önemlisi ve sonuncusu; Borçlar ne olacak?
Tüm bu tedbirlerin başarısı bu sorunun cevabına bağlıdır.
2019 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin GSYH’sı: 760,8 milyar dolar. 2020 henüz açıklanmadı. 2020 yılı sonu itibarıyla Türkiye’nin toplam borç stoku 527,6 milyar dolar. Bu rakama merkezi yönetimin (iç-dış), Merkez Bankasının (swaplar hariç), bankaların ve özel sektörün dış borçları dâhildir.
Şimdi bu rakamlara göre Türkiye’nin 100 dolarlık ekonomisi olduğunu varsayalım. Mevcut durumda, 69,3 dolarını borçlanmak suretiyle 100 dolarlık bir ekonomi yaratabiliyoruz. Yapılan reform bunu görmüyor. Bu gerçeklerle yüzleşmeyen hiçbir paketin başarılı olma şansı yoktur.
Onun için, yazının başında ifade ettiğim devlet ekonomi-finans mimarisi gereğini tekrar hatırlatıyorum. Yeni cumhurbaşkanlığı sistemini de düşündüğümüzde bu gereklilik bir zorunluluğa dönüşüyor. Bir reform yapılsın ve devlet mimarisine uygun stratejik, taktik ve operasyonel seviyede yapılacaklar ortaya konulsun. Hepsi birbiri ile uyum içerisinde olsun.
İşte böyle bir çalışma olsaydı başarıya odaklanmış bir çalışma olurdu.
Vesselam
Prof. Dr. Mete Gündoğan
Bu makalem independent Türkçe haber sitesinden yayınlanmıştır