İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, gün geçtikçe derinleşiyor.
Başta ülkemiz olmak üzere bütün dünya, ekonomik bir felaketin eşiğine doğru sürükleniyor. Mevcut ekonomi anlayışı ve buna bağlı paradigmalar artık iflas etmiş durumda. Hem hükümet, hem de muhalefet doğru bir ekonomik çözüm üretemiyor.
İşte gerçekler ve çözüm önerisi!
Türkiye de ekonomiyi hükümet yönetiyorsa; neden dövize esir olduk?
Hükümet dış güçlerin müdahalesi iddiasında! Dış güçler yönetiyorsa; yöneticilik iradesi yok olmuş, dış güçlere teslim olunmuş olmaz mı?
Enflasyon ve faiz yükseliyor, dolar 15 TL’ye doğru gidiyor… Ekonomi de zirve yaptık diyorlar, asgari ücret kuru ekmek yemeye yetmiyor… Dış güçler, eğer benim ülkemde cebimdeki maaşı değersizleştiriyorsa, ekmeği zamlandırıyorsa, gıdayı ulaşamayacağım düzeyde zamlandırıyorsa cebimizdeki deliği günden güne büyütüyor ve iç piyasayı bile yönetiyorsa benim ülkemi yönetenler nerede? O zaman, hükümet yok demek değil midir?
Takkeyi önüne koyup düşünme zamanı!
Müdahale mi var, yoksa biz mi dışa bağımlı hale getirildik?
Evet, biz nerede yanlış yaptık? diye hükümetin düşünmesi gerekiyor…
Ekonominin ve ülkenin kurtuluş anahtarı mı!
Çok kolay!
Şu anda tepenin ortadan, ortanın tabandan koptuğu, çatlamış bir sistem var…
Geçinemiyorum diyene “zıkkım ye” diyen vekiller, “dolarla mı maaş alıyorsunuz”, “normal şartlarda ayda iki kilo et yiyorsak yarım kilo yeriz. Domatesi iki kilo yerine iki tane alırız” diyenler, benzin ve mazot kuyruğuna “zamlardan değil araç fazlalığından kaynaklandığını” söyleyen, iktidarın “mini mini zam yaptığını” savunanlar idare ediyor ülkeyi… Herkes koltuğunu korumak için savaş veriyor…
2002’de AKP İktidar olurken; çeyrek altın 25 TL, dolar 1420 TL, ekmek ise 25 kuruş’tu… “bu beceriksiz hükumetler milleti 10 cente muhtaç etti, ekonomiyi yönetemiyor” dediler.
Gelelim Türkiye’nin şimdiki durumuna…
Şimdi çeyrek altın 1270 TL’den, dolar 13,50 TL’den yukarı tırmanmaya devam ediyor. Ekmek 10 kat zamlanmış 3 TL olmuş. Konut kirası, gıda ürünleri, doğalgaz, su, elektrik ve iletişime üst üste gelen zamlar, başta asgari ücretliler ve emekliler olmak üzere toplumun her kesiminin yaşam hakkını elinden alıyor. Asgari ücret yaşam standardının altında, insanlar yoksullukla sınanıyor.
Peki neden bu kriz oluştu ve dövize mahkum olduk?
İç Anadolu tahıl ambarıydı! Şimdi ekim de tahıl da yok.
Bakanın oğlu mısır ithal etti mısır üreticisini yok etti.
Bakan, Türkiye’nin rekoltesinden fazla ithal edilen mısır için; “oğlum tavuklarına getirdi” dedi. Vekillerin yakınları, tanıdıkları, kısa zamanda zengin edeceği kişiler, çiftçinin ürettiği, yani ülkenin ihtiyacı kadar, kadar, pirinç, buğday, mercimek ve tüm tahıl ürünlerini ithal etti ve göz yumuldu… Çiftçi iflas ettirildi tarım yok edildi… Birileri patates ve soğan kıtlığında yurt dışında depo oluşturdu, yurt dışına ihraç ediyorum diye devletten ihracat teşviki aldı. Sonra Türkiye de bir anda patates soğan pahalandı ve sıkıntı başladı. Açıklama yapıldı ki Arap ülkelerinden patates soğan getiriyoruz… Türkiye’den yalan dolan taşınıp Suriye’ye Türkiye sınırında depo edilen patates soğanı geri getirdiler ve bu sefer de yurt dışından ithal ediyorum diye devletten ithalat teşviki aldılar. Piyasalar düzeldi ama ülke önce ihracat teşviki, sonra ithalat teşviki ile dolandırıldı…
Çiftçinin, yerli üreticinin, plansız ithalatla iflas ettirilmesi temel ihtiyaçların, gıda ve ham maddenin dışa bağımlı hale gelmesi, hükümetin dövizli anlaşmalar yapması, tarım ve yerli üretimden uzaklaşılması, sadece inşaat ekonomisine sığınılması nedeniyle dövize esir olduk…
Evet, öncelikle Türkiye’de tarım politikası yanlış uygulandı. İthalat rejimi ile tarıma, çiftçiye, yerli üreticiye darbe vuruldu. Hükümet edenlerle yakınları, kandaş, yandaş, candaş ithalatçıların ithal ettiği tarım ürünleri, ülkenin ekonomik değerlerini yok etti ve bugünlere getirdi. Piyasaya ithal tarım ürünleri sürülürken çiftçinin ürünleri tarlada ve depolarda çürütüldü, aflatoksine maruz kaldı imha edildi. Israr edilen ithalata dayalı tarım politikası çiftçiyi iflasa devleti batağa sürükledi. Resmi gazete’de yer alan cumhurbaşkanı kararıyla, sıfır gümrük vergisiyle 200 bin ton patates ithal edilebilmesi kararı alındı. İşte, çiftçinin ürettiği ürünler yurtdışından getirildiği, çiftçi iflas ettirildiği, tarım yok edildiği için dövize mahkum olduk.
Türkiye’nin ithal ettiği tarım ürünleri arasında buğday başı çekiyor.
Buğdayın büyük bir kısmını Rusya’dan satın alıyoruz. Onu hemen Ukrayna ve Brezilya takip ediyor. Arpa ve mısır ise 700 milyon ton ile buğdayı takip eden tarım ürünleri arasında yer alıyor. Mısırı da yine Rusya, Fransa, Danimarka, Sırbistan ve Romanya gibi ülkelerden ithal ediyoruz.
Bir zamanlar adeta tahıl ambarı olarak anılan ülkemiz, artık tarımsal ürünlerini Rusya başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinden temin eder hale geldi.
Türkiye’nin ithal ettiği tarım ürünleri arasında 100 bin ton pirinç, yine aynı oranda kuru baklagil, soya fasulyesi ve ayçiçeği yağı bulunuyor.
Türkiye, 126 ülkeden 133 değişik meyve ve sebze de ithal ediyor.
Elma, turunçgiller, armut, ayva, eriğin yanı sıra, Şili ve Güney Afrika’dan üzüm, Kostarika’dan kavun, İspanya’dan marul, İtalya’dan ıspanak, İran’dan karpuz, KKTC ve Rusya’dan domates, limon portakal, ABD’den, Rusya’dan, Fransa’dan kayısı alıyor.
2020 yılında en fazla ithal edilen 3 kalem ham ayçiçek yağı (677,8 milyon $), rafine palm yağı (502,6 milyon $) ve ayçiçeği (489,6 milyon $) oldu. 2020 yılında 2019 yılına göre ham ayçiçeği yağı ithalatı %69,6, rafine palm yağı ithalatı %20,6, ayçiçeği ithalatı %9,6 arttı.
Ayçiçeği yağı 2021 yılında da en çok ithal edilen ürünler arasında yer aldı. 2021 yılı mart ayında en çok ihraç edilen ürünler ise fındık içi, buğday unu ve rafine ayçiçeği yağı olarak sıralanırken, en çok ithal edilen ürünler buğday, ham ayçiçeği yağı ve soya fasulyesi oldu.
Karadeniz çay ambarı olmasına rağmen geçen yıl Srilanka’dan yaklaşık 28 bin ton çay ithal edildi. Çay üreticisi perişan halde.
Et ve süt kurumu raporu’na göre, 2019 yılında gerçekleşen besilik büyükbaş hayvan ithalatının %33’ü Uruguay, %27’si Brezilya, %11’i Çekya’dan yapıldı. Damızlık sığır ithalatının ise, %32’si Almanya, %18’i Avusturya, %14’ü Çekya’dan gerçekleştirildi. 2021 yılında da 3 ayrı kez hayvan ithalatı yapıldı.
Bugünkü Türkiye’nin hali bu…
Çözüm reçetesi ise; tarımı kurtar ülke kurtulsun…
Son söz; devletler, milletler iflas etmez, hükümetler iflas eder! Çoluk çocuk, işçi, işsiz, memur, emekli aklınıza gelen herkes devleti oluşturur. Devletin kurumlarını milletin seçtiği siyasetçiler millet adına yönetir. Kurumlardaki işleyişi de milletin arasından atanan kadrolar yine millet adına yürütür… Devlet denilen kurumun sahibi millet, işleten taşeron ise hükümettir…
Hükümet görevini milletin yaşayışını, refahını sağlayacak şekilde yürütürse başarılı olur… Bu çerçeveye uymazsa kötü yönetirse, iflas eder… Devletin sahibi olan millette iflas eden hükümeti görevinden alır o görevi yapacak liyakattakileri yetkilendirir…
Hadi hep beraber tarımı kurtaralım ki ülke kurtulsun!
Ahmet Kaplan