Çağcılık illeti: Bir önceki yazımda, iletişim sektörünün marazalarından bahsetmiştim.
Taktir edersiniz ki; her çağ kendi rantiyesini oluşturuyor. Kaldı ki; “çağcılık” anlayışı, başlı başına bir marazadır. İçinde seyrettiğimiz bu çağda da, en hafif ifadeyle, iletişim araçlarına bağımlılık gibi göze batan, dile getirilen; ancak, neredeyse herkesin içine düştüğü bir illetten söz edilebilir.
İletişim ve iletişim araçlarının yaygınlığı, bilginin aktarılması ihtiyacını doğuruyor. İnsanlığın içine düştüğü her tür gaflete rağmen; Rab’bimizin rahmeti, cehalet içerisindeki insanlığa bilgi edinme ihtiyacını zaruri kılıyor.
“Çağ” denilen şey, bireysel etkileşimlerin odaklandığı yönün, ortak ifadesi gibidir. Yaşadığımız zamanın, iletişim ve bilgisayar/bilişim çağı olarak kabul edilmesi, bilginin sistemli bir şekilde kullanılmasına olanak tanımasındandır. Burada kast edilen bilgi; salt bilgiden ziyade, tanımlanmış bilgi, kullanılmış bilgi; yani, biçimlendirilmiş bilgidir. Yoruma kapalı, tefekküre muhalif, tek yönlü, yekpare bilgilerdir.
Bilgi, anlamsal olarak bir değer ifade eder. Bu değer algısının yarattığı cazibe, çağın rantiye mekanizması marifetiyle özünden ve hikmetinden kopartılarak, insanlığın erdemini yok etmeyi hedef almıştır. Bilginin kullanılma şekli, ekseriyetle ekonomiyi ve teknolojiyi harmanlayarak çağın gereği şeklinde kendisini göstermektedir. Öz bağlamından kopartılan bilgiye, farklı anlamlar yüklenerek hikmetsizleştirilmiş, çağdaşlaştırılmiştir.
Popüler kültürün temellerini oluşturan bu yaklaşım, ülkelerin çağdaş/muasır medeniyet anlayışının da menzilini teşkil etmiştir. Bu nedenle çağın bilgi ve teknolojisine sahip olan ülkeler, adaletten yoksun bir güce sahip olmuşlardır. Gücün, adalet ölçüsünün dışında tasarruf edilmesi, sömürgeciliği ve emperyal anlayışı gündemde tutmuştur. Böylece; bilginin iletim ve işletim etkisi, emperyal ülkelerin ekonomi ve siyasi tutumlarının yönünü de belirlemiştir. Onları daha cüretkar hale getirerek, istihbarat ve her çeşit savaşın da muhtevasını bu yöne kaydırmıştır.
O halde, çağımızın bilgi ve teknolojisine sahip olan, gücü elinde bulunduran devletlerinin tutumlarına ve hedeflerine nasıl ulaştıklarına şöyle bir göz atalım.
2 Mart 2018 tarihinde ABD Başkanı Donald Trump, ithal çeliğe yüzde 25, ithal alüminyuma da yüzde 10 gümrük vergisi uygulanacağını söyleyerek, ticaret savaşlarının kendi (ABD) ekonomileri için faydalı olacağı yönünde bir dizi açıklamalarda bulunmuştu. (Oysa; yıllarca ticaret hayatının sağlıklı bir şekilde ilerlemesi için barış ve istikrardan söz edilirdi hep.) Bu açıklamaların eyleme dönüşmesinin ardından, atacakları yeni hamlelerin ABD ekonomisinin yararına olacağını, rekabet halindeki dünyanın diğer ekonomilerinin ise çökertileceğinin ip uçları veriliyordu.
Tıpkı; 2014 haziran ayında IŞID/DEAŞ denen terör örgütünün, ABD’nin Irak’ı işgaline karşı sözde direniş hareketi olarak ortaya çıkması sürecindeki gibi. Hatırlarsak; o tarihten sonraki tüm süreçte Amerikan ekonomisi kazanmıştı. Gerek; Amerikan Doları’nın Euro ve diğer tüm para birimlerine karşı yükselişi; gerekse, petrol fiyatlarının Amerikan Dolar’ı karşısında dibe çökmesi, bu tarihten itibaren ivme kazanmıştı. Özellikle; ekonomisi petrole dayalı olan Rusya ve Arap ülkeleri büyük zarar görmüştü.
O yıllarda IŞID/DEAŞ terörü ile petrol fiyatlarını kıran Amerikan otoritesi, şimdilerde gümrük uygulamalarıyla çelik gibi metal ürünlerin ithalatında yüksek oranda vergi koyarak yeni bir operasyon deniyor.
ABD, maliyetlerini yine mi petrol ekonomisine dayalı ülkelere yansıtacak?
Trump göreve gelir gelmez ilk dış ülke ziyaretini Suudi Arabistan’a yapmış ve iki ülke arasında 110 Milyar doları silah satışı olmak üzere, toplamda 350 Milyar dolarlık anlaşma gerçekleştirmişti. Kabaca söylemek gerekirse; ABD, sattı metali (silahı), aldı kağıdı (parayı)…
Böylece; ABD, ihracatının kapsadığı tüm finansal maliyetlerini, petrole dayalı Suudi Arabistan ekonomisine yüklenmiş oldu. Zaten petrolü de, sözde rezerv kabul ettikleri borçlandırma enstrümanlarından biri olan kağıtla; yani, para ile değişip, kontrol ediyorlardı. Hiyerarşiyi de bu ürün/kaynak silsilesi belirliyor.
Bilgi, Ekonomi ve Para Etkileşimi:
Konunun ilk bölümünde söz ettiğimiz üzere, esas parametre “bilgi”; ekonomi, güvenlik ve para unsuru ile sürekli etkileşim halindedir. Son zaman çağlarını belirleyen şartlar, hep bu şekilde kodlanmıştır. Burada dikkat çekici ve belirleyici olan husus, bilginin aktarımına en uygun olan kaynak/varlık gurubunun hiyerarşik zincirin en üst halkasında olduğu gerçeğidir.
Çağları oluşturan kaynaklar, ekonomik hayata hitap etmek zorundadır. Günümüz ekonomisinde petrolün bilgi ile korelasyonu düşüktür. Nitekim, kömür, linyit ve petrol gibi yer altı zenginliklerinin yaşam tarzlarını belirlediği çağlar, bu kaynakların bilgiyi aktarım kabiliyetinin diğer kaynaklara göre tek alternatif oldukları zamanlardır.
Kıymetli madenler ve diğer metaller ile bilgi aktarımı kısmen sağlanabilir. Yine; kağıt vasıtasıyla bilgi aktarımı da metale oranla daha yaygın ve uygundur. Bilginin elektronik cihazlar üzerinden aktarımı ise oldukça hızlı ve kullanışlıdır. Bu silsile en hızlıya ulaşana dek devam edecektir/ediyor. Nitekim; sanal alem, sanal para, sanal medya unsuru ile bilginin nakli ve yayımı en geniş boyutlara ulaşmıştır. Bu anlamda elektronik para, sanal para çağın üzerine yüklediği değer itibariyle dikkat çekmektedir.
Ne manidardır ki; sanal olan hiçbir şeyin fiziki bir bütünlüğü olmadığı halde, sanallık en kıymetli hale gelmektedir. Küfür ehli; asırlardır Allah’ı görmediğinden dolayı yok sayarken, şimdi tüm insanlığa sanal (olmayan-görünmeyen) bir alem sunuyor. Pekala; bu sanal aleme, tüm insanlığı iman ettirerek, insanlığın ondan adeta bir ilah gibi, endişe duymasını nasıl başarıyor?
Muhterem Dostlar;
Bu yazımda; ekonominin islamın dışında oluşturulmak istenmesi ya da bu güruhun islam iktisat ve ekonomisini dışlamasındaki temel faktörün ne/neler olabileceğini anlamaya çalışarak, kendimce aldığım cevapları sizlerle paylaşmak istedim. Çağcılık anlayışının islama muhalif ve islam ekonomisinin önündeki en büyük engel olduğu bariz bir şekilde görünüyor. Bilgi, ekonomi/para ve güvenlik unsurları girift halde paketlenerek çağcılık illeti ile modüle ediliyor. Bilgi; mutlak anlamda, fıtratı ve vahyi temsil eder. Bilginin bağlamından kopartılarak ranta yönlendirilmesi, fıtratların bozulmasına ve yaşam tarzlarımızın vahiyden uzaklaşmasına neden oluyor. İslam iktisadının önündeki en büyük engel, vahyin ekonomiden koparılmasıdır. Vahiy (rahmani bilgi), ekonomiye ve paraya kodlanmalıdır. Naisıl ki; islamda ölçü vahiyse, ekonomide de ölçü paradır.
Görüldüğü üzere, yaşam tarzları ve ekonomideki temel ölçü; bilgi aktarımı ve servet bileşimi şeklinde yapılandırılmaktadır. Şeytani akıl, bu bileşimin hat safhasındaki sanal/dijital para ve türevlerini gündemde tutarak insanlığa farklı bir açıdan daha cephe açmıştır.
Sadık USLU