Yeni yılın ilk yazısını merkez bankacılığına ayırmayı düşünmüştüm.
Ancak sıcak gündem daha çekici geldi. Sıcak gündem faiz.
Bu yazımda konuya teknik bir yaklaşım sergilemek istiyorum.
Sn. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son sıralarda ısrarla söylediği bir söz var;
Faiz sebep, enflasyon neticedir.
Evet, aynen öyledir.
Ben de yirmi yıldan fazla bir süredir bunları yazıyorum. Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.
Tabi bu, genel geçer ekonomi yaklaşımlarının aksine bir önermedir.
Çünkü ortodoks ekonomi yaklaşımı, sürekli olarak ‘enflasyon sebep, faiz sonuçtur’ der durur.
Ancak bunu destekleyecek verilere dayalı hiçbir ispat üretemez. Üretmesi de mümkün değildir. Çünkü yanlıştır.
Zaten bunu bir dogma olarak tercih etmiştir. Bir çeşit narkozdur. Bir öncül veya varsayım olarak kabul edilir.
Halbuki tam tersi doğrudur. Yani faiz sebep, enflasyon sonuçtur.
Şimdi diyebilirsiniz ki yahu bunun ne önemi var?
Hah işte zurnanın zırt dediği yer de burasıdır. Tabi kendi kendine zurnanın zırt diyecek hali yok!
Bir soru, üfleme vazifesini görecektir elbet. O soru da budur. ‘Sebep olan hangisi’ sorusudur.
Bu sorgulamanın önemi şuradan gelir. Eğer bir sebep-sonuç ilişkisi varsa, siz sonucu değiştirmek için sebebin üzerinde çalışırsınız.
Sebep değişirse sonuç da değişir. Yok, eğer sebebi değiştirmeden sonuç üzerinde çalışacağım derseniz o zaman işiniz çok zor.
Her işlev sonucunda tekrar tekrar çalışmak zorunda kalırsınız. Sebep değişmediği müddetçe de sürekli yanlışlıklar içerisinde bocalayıp durursunuz. Bir netice alamazsınız.
Her türlü maliyetleriniz artar ve batarsınız.
Biliyorsunuz devletimiz uzun yıllar borç-faiz-borç sarmalının esiri olmuştur. Borç alıyor, faizler yükseliyor ve borçları geri ödemek için yine borç alıyor.
Faizler yükseldiği için döviz ve enflasyon da yükseliyor. Çünkü genel kanının aksine, enflasyonun sebebi faizdir. Tekrarlayalım. Faiz sebep, enflasyon sonuçtur.
Bunun da gayet net bir matematiksel açıklaması vardır.
Faiz, gelecek zamanda oluşacak bir artıştır. Yüz lirayı, yıllık yüzde 10 faizle borç verdiğinizde artış bir yıl sonra gerçekleşir.
Bir yıl sonra vadesi dolan yüz lira, yüz on lira olur. Parada on liralık bir artış gerçekleşir. Diğer bir ifade ile bu üçlünün en önde gideni faizdir.
Döviz ise şimdiki zamana ait bir artıştır. Anlıktır. Yani paranızı ne zaman değiştirecekseniz o zamanın değerinden değiştirirsiniz. Artar ya da azalır.
Enflasyon ise geçmiş zamanın konusudur. Mal ve hizmetlerin fiyatı artmış veya azalmıştır. Ama net olarak olmuş bitmiş bir hadisedir.
Zaten enflasyon değerleri verilirken hep geçmişe referans verilir. Geçen ayın enflasyonu, geçen yılın enflasyonu vb. gibi.
Dolayısıyla teknik hesaplamalarda enflasyon net bir veridir. Gerçekleşmiş bir şeydir.
Şimdi bu üç parametreyi kullanarak bir denklem kurmak isteseniz ne yaparsınız?
Enflasyon geçmişte olmuş bitmiş olduğu için, net bir sabit rakam olarak, denklemde yerini alır.
Döviz ise anlık olacağı için, denklemi ne zaman çözecekseniz o zamandaki değeri bilinen bir parametredir. Yani bir bilinmeyen değildir, anlık ifade edilir.
Geriye kalan tek bilinmeyen faizdir. Gelecekte ne olacak? Bu, tamamen insanların antlaşmalarına göre şekil alacak olan bir parametredir.
Gelecekte tahakkuk edecek bir bilinmeyen. İşte burada çözmeniz gereken şey faizdir. Müdahale edebileceğiniz bir şeydir.
Peki, bu kadar açık bir durumu niçin tersinden okuyorlar veya okutuyorlar?
Şimdi şunu iyi bellemek gerekir. Mevcut ortodoks ekonomi mantığında faizin bir sonuç olarak kabul edilmesi adeta bir zorunluluktur.
Çünkü sonuç demek, üzerinde yapılacak bir şey yok demektir. Mevcut para-kredi sistemi faiz üzerine kurgulandığı için, faizi bir sonuç olarak kabul ettirdiğinizde sistemi faiz üzerinden sorgulatmamış olursunuz.
Başka şeyleri sorgulatırsınız. Çünkü faizin bir sonuç olduğunu kabul ettirmişsinizdir.
Buradan, ‘sebepleri değiştirebilirseniz bu sonucu da değiştirebilirsiniz’ tavsiyesi çıkar.
Sonuç olan bir şeyi nasıl ortadan kaldıracaksınız? Sebepleri değiştirerek! Bu da, mevcut sistemde, faizin saltanatını pekiştirmekten başka bir işe yaramaz.
Ancak enflasyonu bir sonuç olarak kabul ettiğinizde bu sonucun sebebinin faiz olduğunu görürsünüz. O zaman faizi ve faiz üzerinden sistemi sorgulamaya başlarsınız.
Faizi kaldırırsınız. Doğrusu da budur. Çünkü gelecekte olacak olan bir şeyin geçmişte olmuş olan bir şeye sebep olması mantıksızdır.
Dedenin, biyolojik olarak torundan olduğunu iddia etmek gibi bir şeydir. Saçmalamaktır.
Bu konuya böyle bir açıklık getirdikten sonra Sn. Cumhurbaşkanımızla başladık yine onunla bitirelim.
Sn. Cumhurbaşkanı bunu ekonomistlere anlatamadığını söylüyor ya. Sanırım anlamayan sadece ekonomistler değil. Arka bahçede ‘Kurul’muş hacıların da anlama niyet yok galiba.
Çünkü verdikleri fetvalar ortada!
Söylenecek çok şey var ama neyse!
Mum dibine ışık vermez diyelim yazımızı bitirelim.
Prof. Dr. Mete Gündoğan
…
Bu makale 24 Ocak 2020 tarihinde İndependentTükçe sitesinde yayınlanmıştır…