Rabbimiz, haram kılındığını bilerek faizli işlemleri sürdürenlerin Cehennem azabı ile cezalandırılacaklarını da bildirmiştir.
Şanı yüce olan Rabbimiz Mekkî Rûm sûresinin 39. âyetinde faizi yermiş, Ali İmran Süresinin 130. âyetinde birleşik faiz yasaklamış ve Bakara 275 ile de faizi tüm türleri ile haram kılmıştır.
Ancak âhiret cezasıyla yetinilmemiştir. İslâm Dîni’ne gerçekten inanılıyor/güven duyuluyorsa faizli işlemlerin bırakılması, aksi takdirde kendilerine Allah ve Peygamberi tarafından bir diğer anlatımla İslâm Düzeni tarafından savaş açılacağı bildirilmiştir:
{“ Siz ey iman edenler! Allah’ın faiz yasağına aykırılıktan korunun ve eğer (gerçekten) müminseniz faizden doğan kazançların tümünü bırakın. Eğer faizli uygulamayı bırakmazsanız faiz yoluyla savaş açtığınız Allah’ın ve Elçisinin (İslâm Düzen’inin ) size harb/savaş açacağını bilin… Ama eğer tövbe ederseniz, ana-paranızı geri almay)a hak kazanırsınız. Böylece ne haksızlık yapmış ne de haksızlığa uğramış olursunuz. ”(Bakara 2/278-9)
Peygamberimiz bu âyetlerin çizgisinde yönettiği İslâm Toplumu’nda faizi müminlere yasakladığı gibi egemenlik alanı içindeki gayr-ı müslim topluluklara da yasaklamıştır. Mesela Necranlılar ve Taiflilerle yaptığı anlaşmalarda faizli işlemler yapılmayacağı şartını koymuş , bu yasağı ihlal edeceklerin yapılan sözleşmelerin sağlayacağı dokunulmazlıklardan yaralanamayacakları açıklanmıştır.
{(Hz. Peygamber İslâm uyruğunda bulunmayan yabancılara ribayı/faizi terk etmelerini teklif etmediği halde İslâm’ın zimmetini/egemenliğini kabul eden Necran Hıristiyanlarına faizli işlem yapmamaları ve yaptıkları takdirde zimmetin sağladığı haklardan mahrum olacaklarını bildirmek üzere onlara söz vermiş ve onlara “Ya ribayı/faizi terk edersiniz ya da Allah ve Resûlünden harb açılacağını bilmiş olursunuz” denilmiştir. (Hamdi Yazır, Hak Dîni Kurân Dili, Bakara 2/279. Ayrıca bak. M.Hamidullah İslâm Peygamberi, Madde1028-9)
Taifliler diğer bazı şartlar yanısıra faize izin verilmesi koşuluyla Müslüman olacaklarını bildirdiler ise de bu şart Peygamberimiz tarafından kabul edilmemiştir. (T.D.Vakfı İslâm Ans. 39/445)}
Yukarıda anlam olarak değinilen Bakara sûresinn 279. âyetinde , “Eğer faizli uygulamayı bırakmazsanız faiz yoluyla savaş açtığınız Allah’ın ve Elçisinin (İslâm Düzen’inin ) size harb/savaş açacağını bilin…” buyrulmaktadır.
Hac 39, Nisa 91 ve Bakara 190’da açıklandığı üzere Kur’anî düzende savaşa girilmesi ancak savaş açılması durumunda meşru olacağı için faiz sistemini kurup yaşatma savaş ilan etmedir. Bu sebeple Bakara 279, “savaş açtığınız için size savaş açılacağını bilin “şeklinde anlaşılmalıdır.
Bu âyette “harb “sözcüğü kullanılmaktadır. Faiz sistemini kurup işletmek savaş açma olduğu için İslâm Düzeni tarafından savaş açılma sebebi olacaktır. Hz. Ebebekir döneminde İslâm Devleti’ne ödenmesi gereken zekâtları vermeyeceklerini bildiren topluluklara toplumsal kaos olarak açıklanabilecek Fesad’a sebebiyet verdikleri için ( Allah bilir Mâide 33’den dolaylı bir çıkarımla ve) sahâbelerin onayıyla savaş açılabildiğine göre faizli işlemleri sürdüreceklerini bildirilen topluluklara ve fertlere de Kur’ân’ın sarih hükmü gereği savaş açılabileceği zahirdir. (TT.D.Vakfı İslâm Ans. 10/1008)
Açıklamalarımızı sürdürelim:
a.) İslâm Düzeni’nin egemen olduğu toplumda Müslüman veya gayrı müslim faizciler bir güç oluşturup faizli yapıyı kurup işleteceklerini bildirir ve filen uygulamaya geçerlerse onlar üzerine silahlı kuvvetler gönderilerek savaş açılabileceğini açıkladık. Ancak savaş açılması gereği yalnızca Bakara 279’ un gereği değil, Maide 33’ün de icabıdır. Bilinmesi gerektiği üzere Maide sûresinin 33. âyetinde şöyle buyurulmaktadır:
“Allah’a ve Elçisi’ne karşı harb edenlerin/savaşanların ve yeryüzünde fesadı yaymaya çalışanların cezası öldürülmeleri veya asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi yahut yeryüzünden sürülmeleri/hapsedilmeleridir. İşte bu, onların bu dünyada uğrayacakları aşağılıktır. Öteki dünyada ise [daha] korkunç bir azaba uğrayacaklardır.”
(Peygambere savaş açılabileceği düşünülebilirse de Allah’a savaş açılamayacağından ayeti, Allah’ın ve Elçisinin koyduğu yasaları uygulayan İslâm Düzeni’ne baş kaldırı olarak algılamak konumundayız. ( Bu âyetle ilgili çelişik görüşleri bir arada görmek için bak. Hayrettin Karaman ve …Kur’an Yolu 2/260)
Bu âyette “Yuharibunellahe ve Resulehü ve yes’avne fil’erdi fesaden/ Allah’a ve Elçisi’ne karşı harb edenlerin/savaşanların ve yeryüzünde fesadı yaymaya çalışanların” şeklinde “savaş açma ve fesad çıkarma” fiileri kullanılmaktadır. Faiz Sistemi’ni ikame etmenin Allah’a ve Resûlü’ne savaş açma fiili olduğunu Bakara 279 dan biliyoruz. Bu fiilin faiz yoluyla toplum servetini sömürme girişimi olarak fesad suçunu içerdiği de açıktır.
(Yeryüzünde Fesat çıkarma, Kur’ânın bütünlüğü içinde İslâm Ülkesi ve antlaşmalar yaptığı ülkelerde can dokunulmazlığını çiğneme, malların değerleriyle oynayıp onları batıl yollarla yeme, ürünlerin özgün yapısını bozma ve nesli ahlâken çökertme şeklinde anlaşılmalıdır. (Bak. Bakara 205; Hûd 84-5;Tâhâ 81 )
Dolayısıyla faiz sistemini ikame Maide 33’ ün icabı olarak da savaşılması gereken bir sosyal olgudur.
b.) Kur’’ân ve Sünnet yasalarına göre yönetilecek toplumda baş kaldırıcı bir güç oluşturmaksızın Müslümanlar veya gayr-ı müslimler tarafından ferd ferd yapılacak faiz eylemlerine de savaş ilan edilebilir. Savaş açmak mutlaka fiilen savaş açmak anlamına gelmeyeceği için bu savaş, İslâm toplumunda kaos oluşturabilecek israrkâr faizci fertler için siyasî, ekonomik ve toplumsal aktivitelerini engelleme, hukukî ve malî yönden cezalandırma şeklinde olabilir. Tarihi süreçte böyle de olmuştur.
Suça birebir karşılık olarak nitelenebilecek Kur’anî ceza, bu tür cezaların mesnedini oluşturabilir. Şûra 40 da şöyle buyrulur
“ Bir suç, ancak her yönü ile ona denk olacak bir ceza ile cezalandırılır. Kendisine karşı suç işlenmiş kişi bağışlar ve uzlaşıyı sağlarsa mükâfatını Allah’tan alır. Allah cezalandırmada aşırı gidenleri sevmez.”
İslâm Ceza Hukuku’nda tüm suçlara uygulanabilecek genel bir yasa olan bu âyet ve benzerlerine göre verilebilecek ceza, kısmen işaret edildiği üzere toplum düzenini bozmak olarak başta kamu haklarından yoksunluk, ticaretten, ithalat ve ihracattan men veya faiz yoluyla kazanılanın bir misli malî ceza ya da benzerleri olabilir.
{Bakara 275 ve devamı ayetlerin nüzul sebebi olarak zikredilen aşağıdaki rivayet –Salât üzerine olsun- Peygamberimizin ceza uygulattırdığını göstermektedir:
Mekkeli Ben-ü Müğîre ile Taifli Ben-ü Amr kabileleri arasında faiz yasağı gelmeden önce başlamış faiz ilişkisi problem oluşturur: Ben-ü Müğîre birikmiş faiz borlarını ödemek istemez. İhtilaf Mekke valisi aracılığı Peygamberimize bildirilir. O da Mekke valisine gönderdiği talimatla faizi sürdürmek isteyenlerin savaş ilan edilerek cezalandırılmasını emir buyurur. (Suyûtî ed-Dürru’l- Mensûr… Bakara 2 /279, 1 /366 )}
Yazımızı bitirirken seküler/laik bir toplumda yaşayan Müslümanlar olarak bizler de “Faize ve faizcilere savaş açmakla yükümlü müyüz? sorusunu yönelterek ve verdiğimiz cevabı sunarak bitirelim.
Bizler de Faize Savaş Açmakla Yükümlü müyüz?
Ülkemizde 51 bankası, yaklaşık 12000 küsür şübesi ve 212 000 çalışanı ile devasa bir yapı oluşturmuş olan Faiz Ekonomisine, dış borçlarımız için yalnızca devletimizin 2022 yılında ödeyeceği faiz 300 küsür milyar lirayı aşmıştır. Özel sektörün ödeyeceği faiz ise bunun iki katıdır.
Rabbimizin Faizle savaş emri (Bakara 279) hepimizi bağlar. Bu emri ile Allah faizli işlemler yapmak şöyle dursun faize savaş açın buyuruyor. Biz de savaş açacağız ki Allah bize savaş açanları bizim elimizle cezalandırsın. (Tevbe 9/14,52) Ancak sorumluluğumuz gücümüzle sınırlıdır. (Teğabun 16) Mücadelemizin başarılı olabilmesi için yukarıda değinilen merhale merhale mücadeleyi içeren Kur’ânî yöntem izlenmelidir.
Buna göre faize karşı kültürel bir savaş açılmalıdır. Onun ekonomik bir zulüm ve kitleleri sömürü aracı olduğu açıklanmalı, propaganda edilenin aksine ekonomik kalkınmayı engellediği ve hayatı sabit gelirliler aleyhine çekilemez hale getirdiği bilimsel bir dille ifade edilmeli, uğratacağı Cehennem azabı da dile getirilmelidir. Bunun yanısıra faizin alternatifi olan şirketleşmeye ve etkin denetimli borsacılığa teşvikler yapılmalıdır.
Bu çalışmalarımız sürekli ve toplumumuzun her kesimine yönelik olmalıdır. Bilmeli ve inanmalıyız ki uğrunda mücadele verenlere Rabbimiz, yardım edeceğini ve başarı yollarını açacağını vaat etmektedir. ( Ankabût 69)
Doğruları en bilen Allah’tır . Verdiğimiz bu cevapla bir ilmi tartışma başlatabilirsek hayırlara vesile olacaktır.
Kur Korumalı Mevduata anında görüş beyan ederek milyonları bankacılığa yönlendiren hocalarımız herhalde bu acil ve hayatî konuyu ele almakta gecikmezler.
Ali Rıza DEMİRCAN