İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Fakirlik Türkiye’nin Kaderi(mi) !?

Eğer birileri sizi fakir kendisini ise sürekli zengin yapmak istiyorsa bunu mutlaka bir sistem kurgusu içinde yapar.

Aksi halde bunun sürdürülebilirliği olmaz. Sistemin sağlıklı işleyebilmesi için, zihinlerin ikna edilmesi gerekecektir. Bunun için elbette bu sistem kurucu anlayış, bunun felsefi alt yapısını da hazırlamış olacak.

Gerek eğitim müfredatında bunun yerleştirilmesi gerek toplumun haber alma kanallarında sürekli bir narkoz şeklinde verilmesi gerekecek ki sistem işlesin ve sisteme itiraz edilmesin.

Böylece her şey aldıkları eğitim üzerinden de kabul edilir olsun. Artık fakirliğin insanın kaçınılmaz bir kaderi olduğu, hayat yarışında çok çalışanın ancak fakirlikten kurtulabileceği, aksi halde fakirliğin kaçınılmaz bir kader olduğu kabul ettirilir. Toplumlara kitlesel fakirliğin kabul ettirilmesi işte bu uygulamaya konulan sürdürülebilir sistem ve felsefi alt yapısının bir bütünlük içinde titizlikle uygulanmasıyla mümkün olmaktadır.

Sistem sürdürülürken, toplum içinde mutlaka belli alt zenginlikler oluştururlar. Çünkü bu alt zenginler asıl sistem sahiplerinin en sadık gönüllü koruyucu ve hizmetkarları olacaktır. 

Onlarda kendilerine verilmiş olan imkanları kaybetmemek için, asla toplumun fakirlikten kurtulmasını istemeyeceklerdir.

Onlar, paranın ve mal zenginliğini bir avuç olan topluluğu içinde dönmesini ister hale gelirler. Böylelikle kendilerinin yüksek refah düzeyini korur kollarlar. Kurdukları felsefi temelde daha iktisadi paylaşımda fakirliği kabul ettirmede “kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sınırsızdır” kabulü ile fakirliğin sürekli olacağı, toplumların büyük kesimlerinin bu fakirlik içinde yaşayacakları kabul ettirilmeye çalışılır.

Sistem kendisini devletin işleyiş yapısı haline getirdikten sonra, bunun doğal bir şey olduğu halka tarafından kabul edilir. Artık devlet eli ile hükümetlerin içinde sistem kurucuların halka narkoz vermesi kaçınılmazdır. Bugün devletin yönetiminin üst kademelerinde görev almış şimdi ise; “ülkeyi bu burhandan çıkaracağız, deva biziz…” diyenlerin söylediği şey; borç sistemini sürdürerek refahı halkımıza getireceğiz diyorlar. Bu sözlerin ne anlama gediğini milletin anlamayışı ne büyük ölçüde narkoz aldığının da bir başka yönü ile ifadesidir.

İşte mevcut ekonomistler, bu yanlış temel üzerinden topluma bilgi vererek adil bir bölüşümün önünde gürültü çıkartarak halkın gerçekleri görmesini engellemektedirler. Zaten onlar finansçı olup, sistemde para ve türevlerinin ticareti konusunda uzmanlaşmış olup reel ekonomi ile pek de ilgileri yoktur. Kuşkusuz fakirliğin birçok bir biri ile ilişkili sosyoekonomik nedenleri vardır.

Ancak temelde iş, kurulu sistemin işleyiş düzeneğinin adil bir bölüşümü hedefleyip hedeflemediği meselesidir.

Çünkü sistemi nasıl kurarsanız öyle işler.
Türkiye’de ve dünyada uygulanan sistem halkları köleleştirme üzerine kurgulanmıştır. Bunu da ancak borçlandırarak yapabilmektedirler. Borçlanmak adeta milletin ve devletin mutlak yapması gereken bir durum olarak taktim edilmektedir. Ne ilginçtir ki sürekli borçlanmanın en iyi savunucuları; bu fakirliği bitirecek adil bölüşümü sağlayacak yeni bir iktisadi düzenin kurulması ile sorumlu olan siyasi partiler içindeki ekonomistlerdir.

Bu siyasi partilerin ekonomik çözüm önerilerinin hepsinin birleştiği yer, sürdürülebilir borç modelinin devam etmesidir.

İster kendisini liberal tanımlasın, ister kendini muhafazakar tanımlasın, ister kendini solcu bir parti olarak tanımlasın, hepsinin benimsediği sürekli borçlanmadır. Bunu uydurdukları bir zemine de oturturlar ve bizim tasarruf açığımız var, bunun için başkalarının tasarruflarını kullanarak çok çalışacağız üreteceğiz ve katma değer oluşturarak fakirliğin önüne geçerek milli gelirimizi arttıracağız derler.

Bu, milletimize söylenen küreselcilerin ağızı olup büyük bir yalandırMillet tasarruf eksikliği yalanı ile borç modeline bağımlı haline getirilmektedir. Yatırımlar, tasarruf açığı yalanı ile yapılamaz hale getirilmektedir.

Bugün İktisat Hareketinin ekonomi modelini ve doktrinini uygulayacağını söyleyen ve parti programına koyan Türk siyasetinde yeni bir soluk var. Milletin ve devletin borç batağından çıkartılmasını söyleyen, fakirliğin milletin kaderi olmadığını, devrimsel bir iktisadi modelle adil bölüşümün gerçekleşebileceğini söyleyen ve bunu parti programında millete öneren Milli YoL Partisi, ezberleri bozacak şekilde Türk siyasetine girmiştir.

Toplumun ortak olmadığı bir üretim sisteminde, toplumu bir avuç azınlık şirketin ellerine terk edersiniz. Gerçek milli gelir artışı, toplumun üretimde temel paydaş olması ile olur.

İktisat Hareketi gibi fakirliğin gerçek nedeninin sistemsel olduğunu söyleyen Milli YoL Partisi, çözümün de sistemsel olması gerektiğini, bunun için finansal anlamda başlatacağı borca dayalı olmayan ama üretime dayalı para sistemi ile toplumun her kesimine üretim yapma imkanları sağlayabilir.

Hangi siyasi parti İktisat Hareketi‘nin ekonomi ve yeni yönetim doktrini sistemleri modelini parti programına alıp, hükümet olduğunda da uygulamaya koyarsa, milletimizi köle olmaktan çıkaracak büyük bir hamle yapabilme kabiliyetine sahip olacaktır.

Selam ve dua ile…

Yunus EKŞİ