GDO’lu ürünlerin tüketimi helal midir, değil midir?
Böyle bir soru ile başlayarak, hem konuya olan ilgiyi diri tutmak hem de ilahiyat camiasından bu soruya sağlıklı bir cevap almayı umut ederek giriş yapmayı uygun gördüm.
Elbette bu sorunun cevabını verecek değilim. Acizane; ancak, düşünce dünyamızı biraz hareketlendirerek en doğru bilgiye ulaşılması için emek sarf edebilirim.
GDO’lu ürünler çokluk vaad eder. Ancak her çokluk demek her zaman bereket demek değildir.
Bu yaklaşımı belli başlı dikkat çekici örnekler üzerinden işleyelim.
Bir domuz, bir yılda üç ila dört kez doğum yapar ve her batında 20’ye yakın yavru verir. Bir zaman sonra ilk yavruların da tekrar anneleriyle birlikte doğum yaptığı hesaplandığında; 1 domuz ile yılın sonunda 480 adet domuz sayısına ulaşılır. Bunu internet üzerinden basit bir tarama yaptığınızda, çeşitli kaynaklardan da teyit edebilirsiniz.
Bu bilgiyi öğrendiğim an, “ne bereketli bir hayvanmış bu”, demeden edemedim. Elbette bir canlının bu kadar verimli olması, o canlının bulunduğu ortamdaki toplumlara bereket sağlayacağı anlamına gelmiyor. Bu gerçekliğin hikmeti mucizesi mutlaka vardır ve muhtemelen o mekandaki diğer canlı türlerinin çeşitliliğine ve onlarla olan etkileşimine bağlıdır.
Allah Kur’an-ı Kerimin bir çok ayetinde domuz etinin yenmesini yasak kılmıştır.
“Allah, size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da, istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Şüphesiz, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Bakara Suresi 173. Ayet)
“Allah size ancak leş, kan, domuz eti ve Allah’tan başkası adına kesileni haram kıldı. Ama kim mecbur olur da istismar etmeksizin ve zaruret ölçüsünü aşmaksızın yemek zorunda kalırsa şüphesiz ki Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nahl Suresi 115. Ayet)
Efendim konuya neden bu bağlamda giriş yaptık?
Öncelikle buna bir açıklık getirelim.
Müslümanın şunu iyi bilmesi gerekir ki; ister hayvanat aleminden olsun, isterse nebatat aleminden olsun bir canlı türünün, bol olması, fazla ürün vermesi o canlı varlığın etini, sütünü ya da otunu vs besleyici yönlerinin yenmesini mutlak anlamda helal kılmaz.
Bu canlının yenmesi ya da yenmemesi yönünde Kur’an’da herhangi bir yasak şart koşulmuşsa, bu yasağı uygulamak, her Müslümanın boynunun borcudur ve bu emre uymak her Müslümana farzdır.
O halde gelelim GDO’lu ürünlere.
Bu bağlamda nebatat üzerinde yapılan çalışmalar ileri düzeyde hayatımıza girmiş durumdadır. GDO, cari uygulamalarına bakıldığında, gen teknolojisi kullanılmak suretiyle canlıların DNA kodlarında değişimler yapılarak, hasatın kat kat arttırılması amacıyla kullanılan zirai bir üretim sistemidir.
Doğal değildir. Ölçüsü, genellikle sonuca dayandırılmıştır. Yani ürün hasadının maksimum düzeyde olmasına bağlıdır. En az tohum ve bakım unsuruyla en fazla verimi almayı amaç edinir. Bitkiye en fazla verim vermesi için belli şartlar altında her tür müdahale normal görülmüştür.
Normal şartlar altında bir birim alandan 1 kg ürün alınacakken, GDO teknolojisi kullanılarak 10 kg ürün alınıyor.
Kat kat fazla ürün alınıyor; buna karşın bitkinin yaşam döngüsü kesiliyor. Yetişen üründen tohum alamıyorsun. Yani yetişen üründen tohum alıp bir sonraki ekim döneminde toprağa ekemiyorsun.
Eksen de ürün kısır olduğundan, toprakta çürüyüp gidiyor. Varoluş döngüsünü sağlayamıyor, devamlılık arz etmiyor ve ürünün bereketi kesiliyor, ürün adeta besmeleden yoksun olarak ürüyor.
Ay ve güneşi her an aynı yörüngeleri üzerinde tekrar tekrar aynı şekilde hareket ettikleri için gerçeklik kümesi içerisinde kabul ederiz. Sürekli yaptığımız şeyler de böyledir. GDO’lu ürünler zirai anlamda kendini tekrar etmeyen ürünlerdir.
GDO Sisteminin zirai üretim biçimi ile Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS)’nin Kısmi Rezerv Sistemini kullanarak para üretimi arasındaki benzerlikler:
Zirai anlamda GDO teknolojisi kullanılarak üretilen bu bereketsiz ürünlerin, finans sisteminde bankaların borca dayalı olarak ürettikleri paralar gibi bir çalışma prensibine sahip olduğunu gözlemliyoruz.
Nitekim birçok kez değindiğimiz gibi Bankalar mevduat olarak sisteme giren ya da girdiği varsayılan paraların 10 katı ölçüsünde piyasaya kredi satabiliyor. Yani normal şartlarda 100 TL banka hesabına yatırırsanız, sizin 100 TL’niz belli silsilelerden geçerek 1000 TL gibi bir karşı kazançla bankaların insanlığı sömürü aracı haline geliyor.
Toplum satın aldığı bu parayı geri ödeyemiyor. Yani paranın bereketi gidiyor. Gerçekliği olmayan bir paranın faiziyle birlikte geri dönüşü de mümkün olmuyor.
Bu kez genetiği değiştirilmiş bir bitkinin ekimine bakalım.
Bitki normalde bir birim alanda 1 kg ürün verirken, GDO teknolojisi kullanılarak 10 kg ürün veriyor. Ürün görünürde şekil olarak aynıdır. Ancak tat ve koku olarak bir çok yönden tahribata uğratılmıştır. Öyle bir tahribat ki bitkinin iflahı kesilmiştir.
Çocuk yaştan itibaren her öğününde üreme fonksiyonlarını arttırıcı ilaç tüketen bir insanı düşünün. Bu insandan sağlıklı bir nesil bekleyebilir misiniz?
İşte GDO’lu bitkilerin de hiçbir tanesini tohum olarak kullanamazsınız. Hiç birisi bir sonraki neslin devamlılığını sağlayamaz. Çünkü; nesilden çalınmıştır. GDO’lu sistem, bitkiye, gelecek nesillere olan referansını şimdiden kullandırır.
Tıpkı finans sisteminin gelecek nesilleri şimdiden borçlandırılması gibi bir zulmü bünyesinde barındırır. Nesilden çalma sadece kendi cinsi üzerinde değil, ondan beslenen insan ve hayvanatın da neslini bozmaya yönelik emareleri tedrici olarak arttırır.
Mevcut finans sisteminin ekonomiyi harap ettiği gibi, GDO’lu ürün sistemi de ekim alanlarını, toprağı harap eder.
Sadece toprağı mı!
O topraktan beslenen, rızıklanan bakterilerden böceklere kadar yaşam döngüsünü alt üst eder.
İşte bunlara onay/izin/uygunluk. verenlerin vebali ağırdır.
“İnsanlardan öylesi vardır ki, dünya hayatına dair sözleri senin hoşuna gider. Üstelik sözünün özüne uyduğuna Allah’ı da şahit gösterir. Halbuki gerçekte o, düşmanların en yamanıdır. Senin yanından ayrılınca, ülkede fesat çıkarmaya çalışır, ürünleri ve nesilleri mahvetmek için uğraşır. Allah, elbette fesadı (bozgunculuğu) sevmez.” (Bakara, 2/204-205)
Sadık USLU