Ülkemizdeki Suriyeli sığınmacıların net sayısı üzerinde tartışmalar, polemikler gündem düşmüyor. Uzun zamanda düşmeyecek gibi görünüyor.
Zaman zaman ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar başta olmak üzere mülteci sayıları üzerine açıklamalar yapılsa da Türk halkı inanıp inanmama arasında kalmaktadırlar. Zaman geçtikçe de açıklanan/açıklanacak olan sayılara inanmama gibi bir “istenmeyen” durum ortaya çıkabilir.
Sosyal medya ve sokakta; “Zaten haberleri de yok. Onlar kayıtlı olanları bilirler” diyen halkımız, ülkemizde milli güvenlik sorunu olma riski taşıyan sığınmacı ve mültecilerin sayısını bulmak için basit matematiksel yöntemlere yönelmeye devam ediyorlar.
Şimdilik bulunan en ikna edici yöntem Türkiye genelindeki mobil cep telefonu abone sayıları üzerinden olacak gibi görünüyor.
Yazımıza konu olan kaynak resmi rapor Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (BTK) nın 2022 de yayınladığı 2007-2021 yıllarını içeren iletişim sektörüne ait istatistikler raporu üzerinden olacak.
Rapora baktığımız ilk göze çarpan Türkiye genelinde mobil cep telefonu abone sayılarında yıllara göre ani artışları oldu.
- 2007 yılında toplam mobil abone sayısı 61 milyon 976 bin
- 2011 yılında toplam mobil abone sayısı 65 milyon 322 bin (Suriyelilerin gelmeye başlaması)
- 2015 yılında toplam mobil abone sayısı 73 milyon 639 bin
- 2019 yılında toplam mobil abone sayısı 80 milyon 790 bin
- 2021 yılında toplam mobil abone sayısı 86 milyon 289 bin
Buradan çıkan sonuç; 2007 ile 2011 yılları arasındaki artış ortalaması aynen devam etseydi 2021 sonunda 73 milyon toplam mobil cep telefonu abone sayısı olmalıydı. (Sayılar ise devletin açıkladığı resmi sayılarıdır. İncelemek isteyen olursa şu linki tıklayabilirler)
Peki (86-73 = 13 milyon) cep telefonu kullanıcısı anormal artışı neyi ifade ediyor?
13 milyonluk gibi ani artış farkının kayıtlı/kayıtsız sığınmacının/mültecinin ülkede cirit attığı gibi bir şüphe doğuruyor. 13 milyon fazlalık aboneden, 6,5 milyon çift ortaya çıkar. Bunlara asgari 2 çocuk ilave edersek 26 milyon gibi bir sayıya ulaşıyoruz. Suriyeli sığınmacı evli çiftlerin 2 den daha fazla çocukları olduğunu varsayarsak baz alınan sayı ortalamanın gene de en düşüğüdür.
Hadi “çok abarttınız… İşin cılkını çıkarmayın” diyenler istediği kadar indirim yaparsa yapsınlar en fazla 3 milyon indirim yapabilirler. Bu da tahmini 23 milyon sığınmacı (çoluk çocuk dahil) sayısına ulaşıyoruz demektir. İstanbul’da ve birçok ilde çoğunluk gibi olmalarını anlamlandırıyor sanki bu sayılar.
Birde resmi sayılar üzerinden İstanbul için bir lokal hesaplama yapalım;
- İstanbul’da ne kadar sığınmacı ve mülteci olabilir?
Yine Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumunun (BTK) resmi sayılarıyla soruya cevap arayalım.
- 2007’de İstanbul’da toplam mobil abone sayısı 15 milyon 464 bin
- 2011’de İstanbul’da toplam mobil abone sayısı 16 milyon 100 bin (suriyelilerin gelmeye başlaması)
- 2021’de İstanbul’da toplam mobil abone sayısı 23 milyon 689 bin
Buradan çıkan sonuç; 2007-2011 arasındaki gibi 4 yıllık ortalamasıyla artışla devam etseydi 2021 sonu itibarıyla İstanbul’da en fazla 17,7 milyon cep telefonu kullanıcısı olmalıydı.
Peki İstanbul’da (23,7-17,7 = 6 milyon) cep telefonu kullanıcısı anormal artışı neyi ifade ediyor?
Bu da İstanbul dönem dönem açıklanan kayıtlı/kayıtsız sığınmacı sayısının doğru olmadığı şüphesini doğuruyor. Bu artıştaki 6 milyon kişi, 3 milyon çift yapar. Bunlara da en asgari 2 çocuk ilave edelim. 2021 sonu itibariyle sadece İstanbul’da 12 milyon gibi Suriyeli sığınmacı sayısı ortaya çıkmakta.
Türkiye geneline yönelik BTK’nın raporı baz alınarak yapılan hesaplamaya 2022 başından beri “tek başına” kaçak gelen Afganlı ve Pakistanlıları hesaplamamıza dahil değildir. Çünkü BTK’nın 2022 ilk 4 ayına dair veri yayınlanmamıştır. Buda sığınmacı ve mültecilerin tahminlerin çok çok üstünde olabileceği şüphesini artırmaktadır.
Bu hesaplama metoduna itiraz edenler varsa, ikna edici bir hesaplama metodu ortaya koymak zorundadırlar.
Peki İslam Tarihinde GÖÇ’ler ne gibi sonuçlar doğurmuştur?
Bunun için dört halifeden biri Hz Ömer’in göç politikasından ve sonuçlarından bahsetmeden geçmeyelim.
İslam tarihinde göç konusunda en sert tavrı Hz.Ömer gösterir. Mekke ve Medine’ye göçleri yasaklamıştır. Hatta köle olarak dahi bu şehirlere insanların getirilmesini istememiştir. Ne gariptir ki, Hz. Ömer’i şehit eden kişi ise Hz.Abbas tarafından Mekke’ye getirilen kölelerden biriydi!
GÖÇ problemini İslam tarihindeki Hicret’e benzetmek büyük hatadır.
Günümüz büyük nüfus/göç hareketlerini Peygamber Hz. Muhammed döneminde yaşanan Hicret-Ensar-Muhacir süreci ile izah etmeye çalışmak, bizi yanlış sonuçlara/hükümlere götürebilir. Çünkü günümüzün ardışık büyük göç dalgaları, hibrit savaş aparatları olarak görülmektedir.
Mekke-Medine arası hicret, aynı kültürün iki topluluğu arasında olmuştur. Dil sorunları da yoktur ve zaten kardeştirler. Davet Medine’den gelmiştir ve entegrasyon sorunu yaşanmamıştır. Hicret edenler kimseye yük olmamış ekmiş biçmişler ve birçok savaşa katılmışlardır.
Hatta bugün bile birçok konuda atıf yapılan Osmanlı’da bırakın yabancıların serbest GÖÇ’ünü, köylülerin şehre ikameti bile murur tezkeresi ile yapılmakta idi.
Sonuç olarak;
Kontrollü yada kontrolsüz olması farketmeden, GÖÇ ve etkileri İslam tarihinde nasıl milli güvenlik sorunu olduysa günümüzde ülkemiz içinde Milli Güvenlik sorunu olmaya devam ediyor.
Sadi ÖZGÜL
________________________________
Kaynak;
[1] BTK İstatistikleri (tıklayınız) >>
https://www.btk.gov.tr/yillik-il-istatistikleri