İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Kazım Karabekir’in 5.000 Ermeni Gürbüz Çocuğuna Ne Oldu?

Nerede bu gürbüz çocuklar !?

Art arda meydana gelen savaşlar ile yıkımın eşiğine gelen Osmanlı Devleti, 1914 senesinde Büyük Cihan Harbi’nin patlak vermesiyle beraber altı cephede birden savaşmaya başlamıştı. Doğu Anadolu Kafkas Cephesi’nde 1914–1918 yılları arasında Ruslar ve Ermeniler ile yapılan ağır çarpışmalar ve onların yaptıkları ağır tahribatlar sonucunda bölge, sosyal ve ekonomik anlamda adeta bir çöküntü içerisine girmişti…

Ortada on binlerce yetim çocuk babasız anasız kalakalmıştı…

Kazım Karabekir Paşa 30 Ekim 1920’de Kars’ı işgalden kurtarmış ve sonrasında da Gümrü’ye girmiştir. İşte bu tarihten itibaren, onun Kars’ta ve Gümrü’de bulunan ve buralardaki Ermeni çocukların eğitimiyle ilgilenen Amerikan eğitimciler ve pedagoglarıyla ABD’nin eğitim sistemi modeliyle teması olmuştur.

İyi niyetinden hiçbir zaman şüphe duymadığımız Karabekir Paşa, kimsesiz, yetim ve bakımsız çocuklardan oluşan kitleyi bakımlı bir çocuk ordusu haline getirmek, bu çocuklardan hem o gün için hem de gelecekte faydalı insanlar haline getirmek adına faaliyetler başlatmıştır. Asker olduğu kadar aynı zamanda önemli bir eğitimci olan Karabekir Paşa, Anadolu’nun yaşadığı ağır savaşlar sonunda mağdur olan yetim ve kimsesiz çocukların eğitimi noktasında da önemli görevler üstlenmiştir.

Kendisi bu durumu şöyle anlatmaktadır; “Ana ve babalarını harb-i umuminin herhangi bir hercü mercinde kaybetmiş binlerce yetim ve öksüz masumları Erzurum’un sine-i merhametine sığınmış buldum. Fakat çıplak ve sefil…”

Yetim ve öksüz kalan sahipsiz çocuklar, Türk-Ermeni ayrımı yapılmadan yetimhanelere yerleştirilmiştir. Yetim kalan Ermeni çocukları ise her ne hikmetse asimile olmamaları için o dönemde Amerikalıların Trabzon’da açtığı yetimhaneye gönderiyor. Ermeni çocukları da oraya alıyor ve onlara da babalık ediyor.

Nitekim bu konuda Karabekir Paşa’nın kızı Timsal Karabekir, katıldığı bir TV programında şunları aktarmaktadır: “O çocukları himayesine alıyor. Ama ortada Ermeni çocuklar da var anasız, babasız kalmış. Onları da himayesine alıyor. Ancak bu toprağın evlatlarıyla aynı yerde yetiştirmiyor. Bunu iki açıdan yapıyor. Savaşmış iki toplumun evlatlarının kini devam etmesin diye. İkincisi de Ermeniye olan saygısından. ‘Bu çocuk Ermeni ise dinini, dilini bilerek yetişsin dedi’ diyor” diyerek aktarmış.

Trabzon’daki Ermeni yetimler ise bir şükran ifadesi olarak, Kâzım Karabekir’in bir kara kalem resmini yapıyorlar. Resmin altına ise; “Yetimler Babası Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine Trabzon Ermeni Yetimleri tarafından” diye yazıyorlar.

Timsal Karabekir katıldığı Teke tek programında babasının anlattığına göre “5000 ermeni çocuk” dedi ama tarihin arka odasında; “4000-5000 çocuk” dedi. En dikkat çekici açıklaması ise Ermeni yetimlerin akıbeti ile ilgili bilgi sahibi olmadığını ancak çok merak ettiğini söylemiş olmasıydı.

Döneme tanıklık eden Cemal Kutay ise bu çocukların 4000 olduğunu söyler. Ülke genelinde Türk yetimlerle beraber toplam sayının 60 bin civarında olduğunu söyleyen de var.

Tabi neden böyle farlı anlatımlar yapıldığı ne kadar dikkat çekici olsa da sayılara fazla takılarak konuyu boğmak istemem. Harpler nerde olursa olsun kimler tarafından yapılmışsa her iki tarafın da kayıpları acıları kederleri kaçınılmaz olarak elbet olacaktır. Çocuklarda masum olduğu için savaşların bitiminden sonra onlara yapılan davranışlar gelecekte barış ve huzur içinde yaşanmasında önem kazanır.

Ama şu sorulara cevaplar bulmamızda gerekiyor;

  • Gürbüz Ermeni çocukların nesli şimdi nerede?
  • Nerede olduklarının net bilinememesi bir sorun çıkarabilir mi?

Mustafa Kemal Atatürk bunun ileride sorun olacağından endişe etmiş olacak ki; “Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın!” demiştir.

Sorgulamamız gereken bir diğer detay ise;

Amerika’nın o yıllarda Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez yerlerinde yetimhaneler kurma derdine düşmesidir. Bu yetimhanelerde, aynı dönemlerde öksüz ve yetim kalan Türk çocuklarını da toplayıp devşirme yapıp yapmadıklarının bilinmesi de önemlidir.

Osmanlıda devşirme kültürü çok eskidir ve iyi uygulanır. Bunda her hangi sıkıntı yok diyebilirsiniz. Ancak Osmanlıyı her alanda zayıflatıp çökmesinde devşirildiği sanılan kripto paşaların ve sadrazamların katkısı olduğu bilinen tarihi bir gerçektir.

Tarihçi Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu, Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yaptığı dönemde, bir TV programında mübadele döneminde Ermenilerin gitmeyip, Türk ismi aldıklarını ve böylelikle aramıza Müslüman Türkmüş gibi karıştıklarını söylemişti. Belki de yetim Ermeni çocuklarda sonradan Müslüman Türk isimleri almış olabilirler.

Tabi bu açıklamayı yaptıktan sonra dönemin cumhurbaşkanı olan Abdullah GÜL tarafından görevden alındı. Çünkü o vakitlerde Türkiye’de Ermeni açılımı vardı.

Şimdi buna kısa bir ara vererek bu konuyla ilişkili bir başka anlatıma geçelim;

  • Siz hiç guguk kuşunu ve neler yaptığını duydunuz mu?

Guguk kuşunun çok ilginç sinsilik özelliği vardır. Onun kurnaz ve sinsi oluşu bu makalenin anlatımına tam da uymaktadır.

Bildiğiniz gibi yumurtlayacak olan tüm kuşlar öncelikle yuvalarını hazırlarlar. Gagalarıyla topladıkları çalı, çırpı, saman, çamur vb. gibi ne varsa getirip yuvalarını örerler. Bazıları eşleriyle birlikte bazıları da yalnız başlarına yuvalarını yaparlar. Eğer yuvaları çeşitli dış sebeplerle yıkılmazsa, dişi kuş vakti gelince yuvaya oturur ve yumurtalarını yapar. Sonra da kuluçkaya yatar. Yani yumurtaların üzerine oturarak onları belli bir ısıda tutar. Bu kuluçkaya yatma sırasında da dişi kuş, zaman zaman beslenmek için beş altı dakikalığına yuvasından ayrılıp tekrar geri gelir.

İşte böyle bir durumda, onları uzaktan gözetleyen bir dişi kuş daha vardır. İşte onun adı guguk kuşudur!

Guguk kuşu, dişi kuş kuluçkadan kısa süre de olsa ayrıldığında hemen yuvaya gelip var olan yumurtalardan birini yuvadan atar. Sonra da hemen kendi yumurtasını onun yerine yapıp gider. Ana kuş, yuvaya döndüğünde yine “var olan” yumurtaların üzerinde kuluçkaya yatmaya devam eder. Hepsinin kendi yumurtası olduğunu varsayarak, hiçbir şey olmamış gibi kuluçka işini sürdürür. Yaklaşık on iki gün sonra, yumurtadan ilk çıkan korsan guguk kuşu olur. Yumurtadan çıktıktan sadece bir gün sonra ve büyük bir gayretle diğer yumurtaları yuvadan aşağıya atar. Atar ki tek başına kalsın ve hem “annesinin” bütün ilgisi kendisine olsun hem de bir an önce büyüyüp yetişsin. Anne kuş, kendinden kat be kat iri guguk kuşunu “yavrum” diye besler. Belli bir süre sonra uçuş talimleri yaptırmaya başlar. Kendi başına uçma zamanı geldiğinde, ana guguk kuşu gelip genç yavrusunu alır gider ve gözden kaybolur.

Guguk Kuşunun bu hilesinden hangi dersi çıkarabileceğimizi daha iyi anlayıp çözebilmemiz için şu sorulara cevaplar arayarak başlayabiliriz.

  • Rakiplerimiz aramıza guguk kuşu yerleştirmiş olabilir mi?
  • Rakiplerimiz aramıza guguk kuşu yerleştirdilerse, bunu nasıl yapmışlar?

Bu sorulara cevap bulmaya başlamadan önce buraya kadar anlattıklarımızdan dolayı zihninizde oluşması muhtemel şüpheleri önceden gidermek gerektiğini düşünmekteyim.

Karabekir paşa Türk ve Ermeni yetimlerin eğitiminde Anadolu’nun birçok yerinde kimsesiz çocuklar için yetimhaneler açmış. Eğitim modelini ise ABD’li eğitimciler ve pedagoglarla görüşüp onların eğitim sistemini modelini kısmen de olsa almıştır. Bu Karabekir Paşanın kötü niyetli olduğu anlamına gelmez kesinlikle. Karabekir paşa yetimlerin en iyi şekilde yetişmeleri için bir eğitim modeli arayışı içindeydi. Aynı zamanda eğitimci olduğu için kanaatine göre o günün şartlarında içerik olarak olmasa da, teknik olarak o model en iyisi olabilir.

Şimdi size son birkaç yüzyıldır kullanılmakta olan bir yöntemden bahsedeceğim…

Rakip ülkenin insanlarını önce amme hizmeti görünümlü okullar ve yetiştirme yurtları açarak kendi kültür, medeniyet ve beşeri ilimler kodlarınıza göre insan yetiştirir ve tekrar doğduğu kendi toplumlarına geri gönderirsiniz. Bunu da kendi kültür ve medeniyet değerlerinizi yaygınlaştırsın diye yaparsınız. Günümüzde ise büyük devlet iddiası olan ülkeler, diğer ülkelerin zeki ve kolay devşirilecek çocuklarına yurt dışında eğitim bursları vererek onları kendi paradigmalarına göre yetiştirmektedirler.

Peki, buradan ne gibi bir kazanç sağlıyorlar?

Sağlayacakları en büyük avantaj, kendileri yetiştirdikleri için bulundukları konumlarda nasıl düşüneceklerini ve nasıl karar vereceğini de bilmeleridir.

Peki, burada Guguk Kuşu nerede?

Burada guguk kuşu, devşirerek aramıza yerleştirdikleri, devşirilmiş zihin yapılarıdır. Bunları da ülkemizin karar verici makamlarına getirmeyi de başardıklarında her istediklerini yaptırabilme kabiliyetine sahip bile olabilirler. Ama yetiştirilenlerden bazıları bilinçli olsa da bazıları ise devşirilmiş oldukları için ne yaptıklarının farkında olmazlar. Hakkı batıl, batılı da hak sanarak çalışmaya devam ederler… İşte size Guguk kuşu.

Makalemize son verirken şu can alıcı sorulara cevaplar arayalım;

Başta Trabzon’daki yetimhaneye yerleştirilen 5.000 Ermeni yetim olmak üzere, diğer ABD yetimhanelerinde yetişenlerin neslinden o günden başlayarak günümüze gelinceye kadar kendisini gizleyerek; kripto başbakan/bakan, kripto üst düzey bürokrat, kripto başdanışman, kripto üst düzey asker, kripto üst düzey yargı mensubu ve kripto imam olanlar var mıdır?

Bu vatanın tarımını, hayvancılığını, yerli tohumlarını, pancarını, tütününü yok edip düşman ülkelerden kimyasal montajlı GDO’lu gıdalar başta olmak üzere bir çok alanda Türk milletini adım adım imha etme amaçlı projelerin yürürlüğe sokmaya çalıştıklarını görünce; “neden olmasın… her şey mümkün !!” diyebiliyoruz elbette…

Neden olmasın?
Her şey mümkün…

Sadi ÖZGÜL