İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Kırk yıllık Tur-i Sîna cezası bizi bekliyor!

Tarihin tekerrür etmek gibi kötü bir huyu olduğuna göre, 40 yıllık Turi Sîna cezası tekerrür eder mi !?

Hükümet, zaman zaman çeşitli isimler adı altında destek paketleri ilan ederken, ses çıkarmayıp iyi bir şeymiş gibi alkışlayan İslami camia ve muhafazakarlar, bu sefer her ne hikmetse salgın hastalık sebebiyle devlet tarafından destek kredi paketlerinin ilan edilmesinin ardından faiz karşıtlığı duyarlılığı göstermeye başlamış gibi gözüküyor.

Genel olarak söylenenler şu minvalde

  • Faiz haramdır.
  • Kurtuluş değildir
  • Allah ve peygamberine harp açmak gibidir.
  • Faizin azı da çoğu da haramdır
  • 40 türlü belanın sebebidir
  • Helal ticarete haram karıştırmaktır.
  • Yediğimiz helal lokmaya haram katmaktır.

Bunlar her zaman duyduğumuz klasik sözlerdir.

Peki salgın hastalık sebebiyle hükumet tarafından destek kredi paketlerinin ilan edilmesinin ardından islami camiada bilinçli bir faiz karşıtlığı mı oluşuyor?

Hayır ! Faiz karşıtlığı oluşuyor gibi gözükse de, kafa karışıklığı devam ediyor. Sonuç olarak doğru bir faiz karşıtlığı oluşmuyor.

Faizin haram olduğunu herkes biliyor. Ama neden ve niçin haram olduğunu bilmiyor.

Faiz; bulaşıcı hastalık, kıtlık, ekonomik kriz gibi zaruret hali ya da “kamunun menfaati” gibi gerekçelerle Diyanetin ve bazı hoca efendilerin “ehveni şer” yaklaşımıyla caiz olarak saysalar da, helal olmuyor. Çünkü bütün bunların sebebi fâiz…

Zaten İslami ve muhafazakar camia karpayı adı altında faizcilik yapan katılım ve finans kurumları ile çalışıyorlar. Neden karpayı adı altındaki örtülü faizciliğe itiraz etmiyorlar?

İslami ve muhafazakar camia, tıpkı karpayında olduğu gibi, fâizin üstünü örtecek yeni bir isim icat ederek helalleştirilse, koşa koşa gidip onuda alırlar mı?

Buna Evet/Hayır cevabı hem yeterli değildir, hemde bu önemli mevzu ya at gözlüğü ile bakmak demektir.

Çünkü, çoğunluğu faizin ne olduğunu ve ne olmadığını tam kavrayamadıkları için katılım bankaları ve sözde islami finans kurumlarının üstü örtülü faizciliği nasıl yaptığını hala anlayamamış olmalarından kaynaklanmaktadır.

Şimdi biraz da Diyanet cenahının bulaşıcı hastalık postu giydirilmiş destek kredilerine bakışına değinelim.

Diyanet işleri başkanlığına bağlı, Din İşleri Yüksek Kurulu salgın hastalık sebebiyle devlet tarafından verilen “faizli” ihtiyaç kredilerini “zaruret hasıl olduğu için” kullanmanın caiz yani helal olduğu fetvasını verdi.

Faiz, zaruret hallerinde caiz, yani helal olmasına karar verilince ne zararı ne de sebep olacağı kötülükler ortadan kalkmıyor.

Zaruret hükmü ise, hayatın tehlikeye girdiği hallerde yürürlüğe girer. Faizli kredi ise bir zaruret değil, tamamen tercihtir.

Peki Allah’ın Kur’an-ı Kerim’deki;
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve gerçekten iman etmiş iseniz faizden kalanı bırakın. Bunu yapmazsanız Allah ve Resulü tarafından size bir savaş açıldığını bilin. Eğer tövbe ederseniz, haksızlık etmemek ve haksızlığa uğramamak üzere ana paranız sizindir.” (Bakara: 278-279) ilahi uyarısına rağmen, neden bu fetvayı verdi Diyanetin, Din İşleri Yüksek Kurulu ?

Borç, para, kredi ve faiz sisteminin yürütücüleri başta olmak üzere, hükümetle çatışmayı göze alamadıkları için bu fetvayı verdiler.

Ama bunu yaparken de, güya dinen vebal altında kalmamak için de sistemi kamuflaj olarak kullandılar.

Bu sistemde ne oluyor? diyeceğinizi duyar gibiyim.

Bunu da çok fazla uzatmadan, İslami ve Muhafazakâr camianın rehber edindiği üstadları Kadir Mısıroğlu’nun bir sözünü örnek verirsem yeterli olur diye düşünüyorum.

Mısıroğlu şöyle demişti;
“İdare şeriat olmadığı sürece, kemalist rejimde yapılan her kötü iş, kemalizmin hanesine yazılır. İdare müslüman bile olsa…”

İslami ve muhafazakar camida, faizli kredilerin verilmesine karşı olanlar ile, faizli ihtiyaç kredilerinin kullanılmasına sistemle ve hükümetle çatışmamak için helal fetvaları yayınlayanların hepsi, neyin faiz olduğunu ve faiz ile mücadeleyi kime karşı yapılması gerektiğini tam mânâsıyla kavrayabilmiş değildirler.

Bir örnek vereyim,
Atmışlı yıllarda çekilmiş bir belgesel izlemiştim 2010 yılında.
Afrikada müslüman bir köye, İngiliz belgeselciler gidiyor. Görüyorlar ki, müslümanlar domuz eti yiyorlar. Şaşkınlıkla, kabile şefine; “müslüman olduğunuz halde neden domuz eti yiyorsunuz” diye soruyor.

Kabile şefi de; “ne münasebet, biz domuz eti yemeyiz haramdır” diyor. Belgeselciler; “işte şu kesip, etini yediğiniz şey domuzdur.” Kabile şefi diyor ki, “olamaz bu hayvanın adı (filan) dır…

Belgeselciler bu sefer, onların neye domuz dediğini soruyor. Kabile şefi de orada etrafta otlayan domuza biraz benzeyen bir hayvan olan Tapir’i gösterip; “işte Kur’anın haram kıldığı domuz budur” diyor. Tabi belgeselciler şaşırıyorlar. Sonrasında gerçek domuzun ne olduğunu onlara gösteriyorlar.

Bu belgeselden de anlaşılıyor ki, birileri bu Müslüman kabileye başka bir hayvanı domuz diye öğretmiş.

Faize karşı olan İslami ve muhafazakar camianın faizi tanımlamaları da aynen bu şekilde. Çünkü Kur’anın neye faiz dediğine değil, teorisyenlerinin neye faiz dediğine bakıyorlar.

İslami ve muhafazakar camianın sözde ekonomistleri küresel finans elitlerinin dizayn ettiği ortodoks ekonominin çökmeye mahkum ezberletilmiş ve çaresiz öğretilerini genel geçer kural, inanç ve tabu kabul etmeye başladığı zaman ortaya çıkan söylem; “Faiz kalkmaz“ olur haliyle.

İçinde bulunduğumuz durumda bu camiada; “faiz kaldırılmalı ama kalkmaz ki…” anlayışının hakim olmasının sebebi tamda budur.

Yani bu durumda Allah’a rağmen faizin kalkabileceğine değil de, kalkmayacağına iman ettirilmiş bir toplum yaratılmış oluyor.

Dikkat ettiyseniz buna özellikle “yaratmak” diyorum. Yaratmak Allah’a mahsustur. Ama Allah böyle bir toplum yaratmaz.

Peki gerçek faizin ne olduğunu öğrenmek çok mu zor !?

Hayır hiç zor değil. Ama önce paradigma değişikliği şart.

Bu değişiminin nasıl olacağını öğrenmenin yolu da; Prof. Dr. Mete Gündoğan hocanın kurucusu ve başkanı olduğu İktisat Hareketinin kapısını çalmakla başlar.

Sonuç olarak;

Milletçe faize karşı mücadele yapılacaksa, kime karşı, nasıl ve neyle yapılacağını aklı olanlar anlar ancak.

Bunu anlayamazsak, tıpkı bugün olduğu gibi faizli krediler vererek, milleti ve devleti daha fazla borca ve faize esir etmeyi “ekonomik istikrar kalkanı” olarak sunan hükumetler tarafından yönetilmeye devam ederiz.

Bunları iyi anlayıp, iyi idrak edip, bir an önce harekete geçersek çok iyi olur.

Yoksa 40 yıllık Turi Sîna cezası gelecek.

Vesselam
Sadi ÖZGÜL

Bir yanıt yazın