İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Küresel Şeytanlar, Dünya Nüfusunu Neden Azaltmak İstemektedir?

Dünya nüfusunu azaltmaya yönelik stratejik hedefin hazırlığı ve yürürlüğe konulma projesi 1970 yıllara dayanıyor.

İlk başlangıcı “Kissinger Raporu” olarak da bilinen Ulusal Güvenlik Çalışma Memorandum 200 Orijinal ismi; “National Security Study Memorandum 200”dir. Türkçesi ise; “Dünya Çapında Nüfus Artışının ABD Güvenlik ve Denizaşırı Çıkarları için Etkileri – NSSM200” dür.

Dönemin ABD Başkanı Richard Nixon’un, ulusal güvenlik danışmanı Henry Kissinger’ın “ABD dış politikasının en yüksek önceliği üçüncü dünya ülkelerinin nüfusunun azaltılması olmalıdır” stratejik aklının önerisiyle ABD Ulusal Güvenlik Konseyi tarafından 10 Aralık 1974’te tamamlanan Başkan Nixon’un ulusal güvenlik talimatıdır. Hazırlanmasında ve konseyin başında da Henry Kissenger vardır.

Bu şeytani plan tamamlandıktan sonra ABD hükümeti plan aleyhine her türlü suçlamalardan kaçınmak için “küresel nüfus kontrolü” politikasını destekledi. Hatta bu şeytani amaçlarına hizmet etmesi içinde “Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA)” kurulmasını önerdi ve destekledi.

Sonuç olarak, NSSM200 ilk hazırlandığında ABD’nin ve küresel şeytanların ekonomik ve askeri çıkarlarını korumak için küresel nüfus kontrolünün gerekli olduğu sonucuna varıldı.

Ancak 1975 yılında dönemin ABD başkanı talimatıyla güncellenerek NSDM314 adını alan plan “ekonomik veya ırksal emperyalizm ya da zalim” görünümünden kaçınmak ve sanayileşememiş ülkelerin güçlerini düşük tutmak, zengin küresel şeytan ülkeler tarafından kullanılmak üzere zengin kaynakları kullanışlı rezervler haline getirerek sömürmeye dayalı güncellendi. Gelişmemiş üçüncü dünya ülkelerindeki işbirlikçi yozlaşmış idarecilere; “Halkınıza yoksulların yaşam kalitesindeki gelişme ve iyileşme hedeflenmektedir vurgusunu mutlaka yapın” talimatını verilmesine rağmen, gerçekte ise insanların yaşamlarında iyileşme değil, doğurganlığı azaltmak ve sömürüye hazır hale getirmek idi.

Peki bugün insan nüfusunu ve doğurganlığı azaltmak için neler yapılıyor?

– Yaşlıların ve çocukların hayatlarının korunması savunulurken, bugün yaşlılar için intiharı ve çocuklar için zorla katil aşılamayı teşvik ediliyor.

– Gerçek uzmanlar olan bilim adamları, doktorlar ve etik araştırmacılar yok sayılıp, uzman olmayan etik olmayan ve yozlaşmış insanlarla değiştiriliyor.

– Gıda, beslenme, hijyen gibi temel sanitasyon programlarıyla insanların sağlığını teşvik edilirken, bugün temel satinasyon programları ile insanların yok edilmesi suretiyle nüfusun büyük ölçüde azaltılması hedefleniyor.

– 1990’larda mikrodalgaların tehlikeleri, telefonları kulağımıza tutmanın, 4G’nin olumsuz etkileri konusunda uyarılar yapılırdı. Bu uyarıları yapan BM ye bağlı uluslararası bir sağlık kuruluş web sitelerinden bu uyarıları kaldırılmıştır. Bu da yaşlı insanların ortadan kaldırılmasını hızlandırmanın, çocukların ve genç yetişkinlerin beyinlerini aptallaştırmaya sebep olmakta.

– İnsan beyni üzerindeki etki ve insan beyninin gelişiminde yıkıcı olduğu için okul binalarında 5G baz istasyonlarının tehlikesi konusunda uyarıları yine BM ye bağlı uluslararası bir sağlık örgütü uyarıyordu. Bu uyarılar sonra web sitesinden aniden kayboldu.

– 2000 yılı civarında lobilerle birlikte özel sektör devreye girdi ve yine BM ye bağlı uluslararası bir sağlık örgütünün 2012 yılında aşılama ve bağışıklama programlarında aşı araştırmalarını destekleyen Gates vakfı sorumluydu. Gates Vakfının kurucusu Bill Gates ise ben tanrının işini yapıyorum diyen bir şeytandır.

– Bugün, Covid ve covid ile ilgili pandemilerin sürekli ve tekrarlanan tehlikesine atıfta bulunarak insanların beyinlerinde potansiyel olarak ölüm getiren pandemi ve tehlike olarak kutsandığı için sonsuz bir korkuyu tetikledi.

– BM ye bağlı aynı sağlık kuruluşu Dünya düzeyinde dijitalleşmiş totaliter bir polis devletine geçişi destekliyor.

Kimden mi bahsediyorum?

Tabii ki BM’ye bağlı küresel sağlık terör örgütü diyebileceğimiz Dünya sağlık örgütünden (DSÖ) den bahsediyorum. Küresel şeytanların dünya nüfusunu azaltmak için kullanışlı aracına dönüşen DSÖ’den bahsediyorum.

Bugün hiç var olmamış, bilimsel olarak hiç analiz edilmemiş, laboratuvarlarda asla izole edilmemiş olmasına rağmen; sözde covid virüslerinin yeni varyantlarından etkilenmiş insanlardan bahseder dururlar. Aslında tüm bunların enfeksiyonla ilgili olduğunu saklanmaya çalışırlar.

Bugün dünyanın dört bir yanındaki hükümetleri, özellikle de ekonomisi iyi olmayan üçüncü dünya ülkelerinin hükümetlerini canavarca isteklerini yerine getirmesi için borçlandırarak satın alırlar ya da tehdit ederek yapmaya zorlarlar. DSÖ buna hizmet eder.

DSÖ korku salmak için uluslararası medyayı satın alır.

Bunu biraz daha açmakta fayda var.
Ülkelerdeki büyük medyaları satın almakla kalmaz, hedefindeki ülkelerin birçok fenomen youtuberları da boş bırakmayıp satın alırlar. Bu youtuberların ortak özellikleri ise daha fazla şöhret olmak için her şeyi yapabilen hırsı olmalarıdır. Daha fazla TV programlarına çıkmak, kitap satmak, daha fazla para kazanmak vb. hedefleri için, “küresel şeytanlarla mücadele ediyorum”, “bende sizden biriyim” diye önce bir yer edinirler. Bir süre sonra tıpkı küresel şeytanların korku pompalama politikasına benzer davranışlar sergilerler. Hatta üretilmemiş virüslerden bahsederler. Bazen işin dozunu kaçırıp sivrisineklere bunun yayılacağını laboratuvar, hatta sivrisinek böcek fabrikası kurulduğunu bile söyleyebilenlerdir. Kontrollü muhalifler oluşturmak için destek alırlar. Ancak komplo teorilerine fazla takıntılı olan ve büyük medyalara artık güvenini yitiren halk bunlara inanmaya başlarlar. Birde bakmışsınız karasız olanlar, yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş gibi mRNA’lı ve grafenli aşı adayı kimyasal sıvıları almaya devam ederler.

Bugün DSÖ, sağlığı ilgilendiren her konuda her şeyin üzerinde tek başına bir tekele sahiptir. Bu tekeli dahada geliştirip kalıcı olmasını sağlamaktan asla vazgeçmez. Bundan sonra tüm yeni dünyanın sağlık bilgilerini dijitalleştirip hedefi olan tam kontrolu sağladığında onun emrini yerine getirmeyenlerin cezalandırılması da dahil olmak üzere şiddetli sansür stratejisini izleyecektir. Bu zalim bir diktatörlüktür arzusudur.

Peki öyleyse DSÖ bunu başarabilir mi?

İngiliz Kraliyetler topluluğun parçası olan Avustralya başta olmak üzere diğer devletler DSÖ’nün talimatlarını uygulaması için polislerini ve ordularını eğitiyor. Avustralya’da polisler ve askerler aile evlerinin kapılarını çalıp hükümetin emirlerinin (aslında DSÖ’nün emridir) uygulanıp uygulanmadığını kontrol ediyorlar.

Hindistan’da pandemi ilan edildi ve maske zorunluluğu getirildi. O da muhtemelen bir enfeksiyondu ancak bunu covid19’nun Hindistan varyantı diye korku yaydılar. Danimarka ise her bir vatandaşını ve ülkesinde ikamet eden yabancıları zorla aşılamaya çalışmaktadır.

Ancak tüm bunlara rağmen DSÖ endişe içinde. Çünkü her ne kadar bu emirleri dinleyen yozlaşmış idareciler olsa da halkının sivil itaatsizlik eylemlerinden çekindiği için her emri yerine getirmeyebileceklerinin farkında. İşte DSÖ’da bunu başarabilmek için BM ve kendi kararlarının ülkelerde iç hukuk içinde bağlayıcı olmasını sağlamak için çabalasa da BM’ye üye olan ülkelerin itirazlarıyla karşılaşıyorlar.

DSÖ ile devamlı iş birliği içinde olan Dünya Ekonomik Formu (WEF) kurucusu ve başkanı Klaus Schwab’ın en çok güvendiği ve akıl aldığı İsrailli danışmanı Yuval Noah Hariri’nin “işe yaramaz yiyiciler” olarak adlandırdığı dünyayı insansızlaştırmak için (onlara göre) ekonomiye katkıda bulunmayan, ancak emeklilikte yaşamak için devlet parasını (emekli maaşları) kullanan yaşlı insanlardan kurtulmak istiyorlar. Buda bilgi olması açısından önemlidir. Bütün bunlar dünya nüfusunun azaltılması ile ilgili bir küresel hedeftir.

Peki öyleyse en başta bahsettiğim “Kissinger Raporu” olarak da bilinen ABD Ulusal Güvenlik Çalışması olan “Dünya Çapında Nüfus Artışının ABD Güvenlik ve Denizaşırı Çıkarları için Etkileri Planı” yeniden güncellenmiş olabilir mi?

Buna muhtemeldir dememeliyiz. Yeni varyantlı pandemi senaryoları, Covid19 aşısının hasarları, İklim krizi, 5G teknolojisi, jeomühendislik harp silahları çalışmaları, Haarp, zihin kontrol yöntemleri, insanlık aleyhine altın vuruşlara sebep olabilecek teknolojilerin yanı sıra bunlara itiraz edebileceklere yönelik totaliter baskı yöntemlerinin geliştirilmesi gibi başta olmak üzere insanlığı ilgilendiren güncel meselelere baktığımızda güncellenmiş diyebiliriz. Ancak küresel şeytanlar, tüm bu güncellemelere rağmen güç kaybediyorlar. Çünkü daha bilinçli hale geliyoruz, uyanıyoruz, uyandırıyoruz ve direniyoruz.

Ancak küresel şeytanların ortaya çıkan gizli zayıf planlarını olduğundan fazla abartıp milletimizin zihinlerine “yenilemezler” algısını hiç vazgeçmeden yerleştirmeye çalışarak kontrollü muhalif öbekler oluşturma gayretinde olanlara meydanı boş bırakmayıp, görmezden gelip, yok saydığımız müddetçe bilinçlenmemiz ve direnç göstermemiz daha da hızlı ve kalıcı olacaktır.

Direnç gösterenler arttıkça da siyasiler ve devleti idare edenlerde bu yönde yeni politikalar belirlemek zorunda kalacaklardır…

Sadi ÖZGÜL