Yoğunlaşarak artan kent yaşamı, topluma yeni ihtiyaçlar yüklüyor.
Topraktan kopuşun yanı sıra filizlenen teknolojik gelişim, her an normalleşen konfor alanımızı daha da genişletiyor. Geçmişte lüks olduğu düşünülen ihtiyaçların çoğu, prestij ve pazarlama teknikleri kapsamında temel ihtiyaçlar hanemize dahil oluyor. Geçmiş zamanın “ihtiyaçların sınırsızlığı teorisi” bir açmaza dönüşüyor, zihinsel kabullerimizi aciz bırakıyor. Baskı altında yeni bir medeniyet inşasına hazır, kurtarıcısını bekleyen zihinler; heyecanla ön kabul topluyor. Algı böyle oluşuyor.
İnsanlık, kapitalist yönlendirmeleri pısırıkça kabulleniyor, alternatif tüm olasılıkları zaruret görüyor. Teknoloji odaklı hayatı, sisteme karşı başkaldırı olarak okuyor. Kendi yetersizliğini, teknoloji ve enerjnin gücüyle ödünlüyor. Yeni değerler arıyor. Bir değer üretilmesini ve bu değerin önüne gelmesini bekliyor.
Bu zihin yapısı nasıl oluştu?
Önce; değere dair ne varsa yok edildi. Devamında, geçmişten günümüze sanki hiç devredilmemiş bir değer boşluğu oluşturuldu. Toplum algısında oluşturulan bu boşluğun kapatılması, normalleşmeyle eşdeğer olarak görülüyor. Günümüzde ivedilikle o boşluğun giderilmesini arzu eden bir bilinçaltı oluştu.
Ne kadar tanıdık bir his. Dejavu…
Tadı damağımızda yeni bir madencilik oyunu.
Üretilebilen, üretildiği gibi satılabilen bir değer algısı, insanlığa ihtiyaç olarak dayatılıyor. Nihayetinde; geçmiş herhangi bir köke dayanmayan bu algının, Kripto Paralar’la finansal bir argümana dönüştürülmesi hedefleniyor.
Finans sektörü ve hükümetler
1944 Bretton Woods’la birlikte kurulan yeni dünya sisteminde de pazarın güvenliğinden devletler sorumluydu. Devletleri idare eden hükümetler de bu görevi yürütmekteydi. Diğer yandan, hükümetlerin paraya dair yetki ve sorumluluğunun bankacılık sistemine teslim edilmiş olduğunu görüyoruz. Bunun için kanunlar çıkarılmıştır. Bankacılık sistemi, aldığı bu yetki ve sorumlulukları yerine getirirken, devletin askerini, polisini, savcısını velhasıl tüm mekanizmalarını kendine memur kılmıştır. Bu döngünün sıkıştığı yerlerde, siyasete de hükmedilmektedir. Finansal sistem, faizleri dilediği oranda yükseltip, itiraz edenleri cezalandırabilmiştir. Ülkemizde de bu süreç, yıllardır böyle devam etmektedir.
Finansal sistemin bu derece geniş imtiyazlara sahip olduğu gerçeği, öncesinde pek fark edilmese de artık anlaşılır olmuştur.
Dijitalleşmeyle birlikte bu kadar imtiyaza sahip finans elitlere karşı, yeni bir güç nasıl doğabilirdi?
Kripto paracılar bu cüreti nereden, nasıl bulabildiler?
Kripto paraların, bankacılık sistemine karşı başkaldırı olarak çıktığı iddiası vardır. Bunu kripto para kovboylarından sık sık duymuşsunuzdur. Sistemlerin medeniyetleri nasıl dönüştürdüğüne dair edinilen kadim bir tecrübe kültürü var. Kültüre entegre edilmesi kurgulanmış başkaldırı iddiasını safsatadan ibaret görebiliriz. O nedenle ayrıca bir çözümlemede bulunmayacağım.
Para üretimini borca eşdeğer olarak tanımlayan finans sisteminin dünya üzerinde kurduğu baskıyı yıllardır izliyor, yaşıyoruz. Sistem, toplumun her ünitesine nüfuz etmiş, yaşamsal tüm sektörleri borçlandırarak bankacılık sistemine hizmet eden, köleler haline getirmiştir.
O halde, şunu sormak lüzum eder:
- Pekala; bu teknolojik kurgu; kripto paralarla insanlığı bu kölelikten kurtarabilecek mı?
- Yoksa; farklı bir kölelik sisteminin eşiğinde miyiz?
…
Gerek yaşam tarzlarının parasal sistemi oluşturması, gerekse paranın yaşam tarzlarını biçimlendirmesi durumu. Birbirine bağımlı iki ayrı uç. Biri kadim bir geçmişe, diğeri geleceği şekillendirmeye gebe. Elbette bir kısım endişeler var. Bakalım kadim değerlerimiz ve devletin ilgili kurumları Kripto Paralar konusunda neler düşünüyor.