Yaşam tarzlarımızın oluşmasında belirleyici olan toplumsal etkileşim ve farkındalık hallerimiz, birbiriyle sürekli çatışıyor.
Üretim biçimlerimizde bu karmaşaya sıkça rastlıyoruz. Bu gafleti çeşitli iktisadi ve ekonomik yaklaşımlarla açıklama, mantığa uydurma çabası beyhude ve gereksizdir. İçsel medya deklarasyonlarımız dışımıza yalancı bir eğilimi, nihayetinde yalan bir ekonomiyi yansıtıyor. Metal görünümlü yedek parçalar, plastik bitkiler, genetiğiyle oynanmış organizmalar, gıda boyaları ile renklendirilmiş yiyecek ve içecekler estetik, gayet olağan, çok hoş ve en güzel olarak kabul görüyor. Gerekliliğin, reklamasyonun bu yönde olduğunu gerçekliğiyle yaşıyoruz. Tüm “en”ler yön değiştiriyor.
Dolayısıyla yüksek değerlerimiz de aynı minvalde esniyor ve kırılıyor.
İnsanlık, en iyisini vermekten ziyade, en iyisini almak üzere kurguladığı batıl anlayışı doruğa ulaştırmada canhıraş yarışıyor. Enlere sahip olma güdüsü, etkileşim hızının katlanmasına neden olurken, batılın medya anlayışını da “en” merkeze taşımıştır.
“Kurban” kavramı konunun özünü net bir şekilde ortaya koyduğundan, anlaşılmak için, bize özel bir imkan sunuyor. Gerek alış veriş, gerekse insani yönü bakımından günümüz enlerine aykırı bir duruşu abideleştiriyor, devleştiriyor. Kavramın maddi bir varlık oluşu, onu mecralaştırdığından, hakim medium’un ana akım mecralarının hedefinde muhalif, çatışmacı bir zemin oluşturuyor.
Günümüz medyasının, diğer tüm ibadetlerden ziyade, kurban ibadetini olumsuzlamasının temelinde de bu çakışma/çatışma hali vardır. Kadim dönemlerden, dijitale yönelim sürecinin devamına doğru bu çizgi daha da keskinleşecek görünüyor.
Velhasılı kelam;
Maddi manevi çoğu kazanımlarımızdan hakkaniyet ölçüsünde, yeterince infak edebildik mi; bilemiyorum.
Fakat; İnsanoğlu en değerli, en güzel ve en insani olan yanlarını medyaya kurban vermeye devam ediyor.
Sadık USLU