İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Allah Din Gününün Sahibidir (Fatiha Suresi)

Değerli Dostlarım, Kıymetli Arkadaşlarım…

Sizlere zaman zaman bazı temel kavramlardan bahsediyor ve onları yeniden yorumluyorum. Bu çalışmamda da bugün bir konuyu kavramsal açıdan ele alacağım.

Kur’an-ı Kerim’de ilk sure Fatiha-i Şerif suresidir.
Fatiha suresi için; Ana Kitap manasında ‘Ümmü’l Kitab’, dinin esaslarını içerdiği için ‘El Esas’, ana hatlarıyla İslam’ı anlattığı için ‘El Vafiye’ ve ‘El Kafiye’, ilk defa inen 7 ayet manasında ‘Es Seb’u’l Mesâni, birçok esrarı taşıdığı için El Kenz gibi ifadeler de kullanılmıştır.

Peygamber efendimiz, ‘Fatiha okumayanın namazı olmaz’ buyurmuştur. Onun için, Fatiha, namazların her rekatında okunur. Manası itibarıyla da Fatiha en büyük dua ve münacaattır.

Nedir Fatiha?

Fatiha Sûresi

2-3. Hamd, Âlemlerin Rabbi, Rahmân, Rahîm olan Allah’a mahsustur.
4. Din gününün sahibidir.
5. (Allahım!) Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6-7. Bizi doğru yola, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna ilet; gazaba uğrayanlarınkine ve sapıklarınkine değil.

Şimdi niyetimiz, Fatiha suresini anlatmak ya da tefsir etmek değil ama bu suredeki bir kavrama dikkatinizi çekmektir.

4. ayeti kerime de Cenab-ı Allah kendisini bizlere ‘Din gününün sahibi’ olarak bildiriyor.
Acaba din kelimesi ne anlama geliyor? Çünkü Rabbimiz, din gününün sahibi.
Kur’an-ı Kerim’de geçtiği şekilde ال دين

Acaba bu kelimenin manası nedir? diye sözlüğe baktığımızda şunları görüyoruz.
Borç aldı, borç bulmaya çalıştı ve borçlandı anlamlarına geliyor! Nitekim Duyun kelimesi deyn/diyn kelimesinin çoğuludur.

Peki, bu ayeti kerimeyi, din kelimesini ‘borç’ anlamıyla düşündüğümüzde neyi idrak edeceğiz? Ne göreceğiz? Bakınız burası çok önemli bir husustur.
Cenab-ı Allah bize borç hatırlatıyor ve bu borçların tahsil edileceği günü bildiriyor! Hesap günü yani kıyamet günü. Mahşer.

Peki, bizim Allah’a olan borcumuz nedir diye düşündüğümüzde, neler görüyoruz neler!
Sahip olduğumuz beden, sıhhat sağlık. Bütün organlarımız, dünya ve bütün nimetleri,… ve nihayet bütün kainat! Bunların hiç birini biz tayin etmedik ki. Bunların var oluşunda bizim bir emeğimiz veya tercihimiz yok ki.

Buradan şu sonuca ulaşabiliyoruz. Bütün bunları bize Cenab-ı Allah bir borç olarak verdi. O halde ortada bir borç varsa, bunun bir geri ödemesi, bir sözleşmesi ve bir hesabı olacaktır elbette.

İşte o da hesap günü ‘Din Günü’ olmuş oluyor.

Peki, hangi sözleşmeye göre hesaba çekileceğiz?

O da, işte bu dinin kitabı olan, Kur’an-ı Kerim’e göre olacak.
Bu dünyaya geldik ve Allah’a borçluyuz. Bu borcun hesabını da ‘Hesap Gününde O’na vereceğiz.
Şimdi tam bu noktada, bu anlayışımızın üzerine şu hususu da düşünelim.
Küresel finans elitler, kurdukları sistem ile ki bu Borca Dayalı Para Sistemidir (BDPS). bizleri inanılmaz bir şekilde ve hızla kendilerine borçlandırıyorlar.

Bugün ülkemizde kişi başına düşen borç miktarı 5000 doları geçmiş durumdadır. Yani, bir çocuk dünyaya gelse adeta bu sistemin sahibi olan küresel finans elitler; ‘hoş geldin, bu dünya bizimdir. Burada yaşamak istiyorsan bize 5000 dolar ödeyeceksin’ diyor. Çünkü hâlihazırda sürekli borçlanarak geleceğimizi bu şekilde bir ipotek altına sokuyoruz. Çocuklarımız, alınmasında hiçbir rolleri/kararları olmamasına rağmen binlerce dolar borç ödemek mecburiyetindedirler. Bütün borçları hesaba kattığımızda ve mevcut ödeme koşullarımızı düşündüğümüzde, bu sistem devam ettiği müddetçe en az 2071’e kadar borçluyuz.

Şimdi bu iki meseleyi önümüze koyarak bir daha düşünelim.

Bizler Kalu Bela’da Allah’a söz verdik. Cenab-ı Allah da bize maliki olduğu yani sahibi olduğu bedeni, uzuvlarımızı, kabiliyetlerimizi borç olarak verdi ve dünyaya gönderdi. Bu dünyayı da bizim için hazırlayıp kullanmamıza izin verdi.

Diğer yandan da çeşitli hilelerle küresel finans elitler bizleri bir kağıt oyunu ile yani Borca Dayalı Para Sistemidir (BDPS) ile borçlandırdı. Bütün vaktimizi adeta o borçları ve faizlerini ödemek için kullanıyoruz. Eğitim sistemimizden tutun da gıdalarımıza kadar, evimizin içinden, ülkemizin doğasına kadar her şeyimiz etkileniyor. Her şeyimizi onların istediği şekilde tanzim etmek zorunda kalıyoruz.

Acaba, bu durumda bizler hangi borca daha sadık çalışıyoruz?
Hiç düşündünüz mü?

Hangi alacaklı bizi terbiye ediyor ya da hangi alacaklıdan daha çok korkuyoruz?

Bunları birlikte bu şekilde düşündüğümüzde karşımıza dehşet bir tablo çıkıyor.
Denklemi bu şekilde oluşturduğumuzda, bu tablodan, mevcut sistemin sahiplerinin Cenab-ı Allah ile harp halinde olduklarını görebiliyoruz. Mevcut sistem komple faizci sistemdir. Bir tarafta Allah, her şeyin sahibi benim diyor. Kur’an-ı Kerim ile öğütler veriyor. Diğer taraftan bu küresel finans elitler, bize borçlusunuz, bu borcu ödemek için şunları yapacaksınız, şunları yapmayacaksınız diye emir ve yasaklar koyuyorlar.

Cenab-ı Allah da zaten Bakara suresinde (278-279), “Eğer faizi terk etmezseniz, Allah ve Resulü ile savaşa girdiğinizi bilin” diye bizleri en sert bir şekilde uyarıyor.

Bu ayeti sanırım şimdi daha iyi anlıyorsunuzdur. Mevcut finansal sistem tamamen faize dayalı bir sistemdir. Borca Dayalı Para Sistemidir. Bu sistem bizim tepemizde bize adeta ilahlık taslıyor. Bizi borçla terbiye etmeye çalışıyor. Yani bize Rab’lik yapıyor.

Şimdi tüm bunlar bize şunu göstermektedir. BDPS’ne çok net bir şekilde itiraz edip, yok edilmesi için hep birlikte mücadele etmek mecburiyetindeyiz. Bu konuyu sakın hafife almayın. Çünkü bu konu iman ile ilgili bir konudur.

Bizim gerçek anlamda sadece Allah’a borcumuz var ve o borcun hesabını da Kıyamet Günü göreceğiz. Onun dışında sistematik olarak bizi borçlandıran bir sistemin esiri olamayız. Böyle bir sisteme mecbur da değiliz.

Narkozlanmış kişiler tarafından ayakta tutulmayan çalışılan bu sistemin en büyük gücü, sizlere yaptırdığı temel kabullerden gelmektedir. Bir taraftan amentü okuyup diğer taraftan bunların amentüsüne göre hareket etmek, hayat felsefesi açısından, inanış açısından, çok tehlikeli bir pozisyon almak demektir. Diğer bir ifade ile, Müslümanca bir duruş sergilememek demektir. Zulmetmek ve zulme rıza göstermek demektir.

Biz böyle bir pozisyonu kabul edemeyiz. Etmemeliyiz. Bunun için de elbirliği ile çalışmak mecburiyetindeyiz. Size düşen vazife, en azından, burada işittiklerinizi yaymaktır. Buradaki yazıları ve konuşmaları yaymaktır.

Birlikten kuvvet doğar. Toplumsal uyanış, idarelerin istikametini de düzelttirir. Dahası, hakkın kendi tesir gücü vardır. Etki gücü vardır. Biz hakkı söyleyelim, hakta ısrar edelim. Kısa zamanda karanlıklar yerini aydınlıklara terk etmek zorunda kalır. Hak her zaman hakim olur.

Sevgili dostlarım,
Değerli arkadaşlarım,
Her zaman ifade ettiğim gibi, bugün, kendi medeniyetimizi kurgulayacaksak, bu coğrafyada yeniden barış içerisinde, sulh içerisinde yaşayacaksak, manaları değişmiş olan kelime ve kavramları yerlerine yeniden oturtmamız gerekmektedir. Böylelikle ilk düğmeyi doğru iliklemiş oluruz. O zaman kalan bütün düğmeler de doğru iliklenir.

İşte bizim düşüncelerimiz bu şekildedir. Elbette, en doğrusunu bilen Allah’dır. Kendisinden, hatalarımızın, kusurlarımızın afvolmasını diliyorum.

Sözlerimi yine selam ile tamamlıyorum. Allah’ın selamı hepinizin, hepimizin üzerine olsun.

Hepinize sevgi ve saygılarımı arz ediyorum.

Allah’a emanet olunuz.

Vesselaam
Prof. Dr. Mete Gündoğan

Bir yanıt yazın