İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Yeşil Altın

Ormanlarımız yanıyor…

Ağustos ayı başından beri yaklaşık 200 orman yangını kaydı alınmış. Büyük bir kısmı ya söndürülmüş ya da kontrol altında. Az bir kısmında ise yangın sürüyor.

Ülkemizde yılda ortalama 8-10 bin hektar orman yanarken, 2020 yılında 21 bin hektar orman yanmış. Bu yıl ise bu rakam, inşallah olmaz ama 30 binleri aşacak gibi. Bütün millet olarak çok üzgünüz. Ciğerlerimiz yandı ve yanıyor. Zihinlerimiz karma karışık.

Elbette bu da geçecektir. Bundan sonra ülkemizi hep birlikte yeniden daha da yeşerteceğiz. Bu sefer daha bilinçli olarak hareket edeceğiz.

Ancak bu gibi büyük yangınlardan çok daha büyük dersler çıkarmamız gerekir. Her şeyi çok açık ve net olarak konuşmamız gerekir. Politikalarımızda çok köklü değişiklikler yapmamız gerekir. Yoksa, su akar Türk bakar gibi orman yanar Türk ağlar deyimi yer tutar gider.

Bakınız, ülkemiz orman varlığı yaklaşık 23 milyon hektardır. Bu kadar alan, ülkemiz yüzölçümünün % 30’una karşılık gelir. Kabaca konuşacak olursak, ülkemizin üçte biri ormanlarla kaplıdır. Bu alan, oldukça büyük bir alan ve aslında çok büyük bir değerdir. Hem maddi hem de manevi olarak çok büyük bir kıymettir.

Bunu daha iyi anlamak için örneğin Finlandiya ile karşılaştıralım. Finlandiya’nın orman varlığı da yaklaşık 23 milyon hektardır. Yalnız Finlandiya’nın yüzölçümü daha küçük olduğu için, ormanlık alan ülkenin dörtte üçüne yani %75’ine karşılık gelir. Aynı zamanda Avrupa’nın “orman devi” olarak anılır. Bu unvan Finlandiya’ya sadece orman varlığından dolayı değil, onu bir ekonomik değer olarak kullanma kabiliyetinden dolayı verilmiştir.

Finlandiya, ormanlarından yıllık yaklaşık 20 milyar dolar gelir elde eder. Şimdiki paramızla 170 milyar lira! Bunun için yılda 2 milyar metreküp orman mamulü işler. Bunun ne manaya geldiğini daha iyi anlamak için şöyle ifade edelim. Bu kadar tomruk ile Dünyamızın etrafına 10 metre genişliğinde ve 5 metre yüksekliğinde tomruktan bir duvar örmeniz mümkündür. O kadar yani.

Tabi, bununla birlikte orman alanları ülkede büyümeye de devam ediyor. Ormanlar ve ormancılıkla ilgili en gelişmiş araştırma ve geliştirme faaliyetleri orada yapılır. Ormanlar ve ormancılık, hayatın ve kültürün bir parçası haline getirilmiştir. Halk bu konuda oldukça bilinçlidir.

Evet, bizim orman alanlarımız da “orman devi”ninki kadardır. Ama bizim öyle bir unvanımız yok. Yok, çünkü bizim ormanlarımızın henüz envanteri bile yok! Nerede ne kadar ve hangi ağacımız var henüz bilmiyoruz. Orman değerlerimizi bilmiyoruz. Acı ama gerçek budur.

Orman devininki kadar ormanlarımız var ama bırakın bize gelir getirmesini genel bütçeden sürekli gelirlerimizi götürüyor. Sürekli masraf çıkarıyor. Adeta orman devininki kadar orman barındırmanın cezasını ödüyoruz.

Orman devininki kadar ormanlarımız var ama orman ürünlerinde net ithalatçı bir ülkeyiz. Orman ürünleri ihracatımızın, orman ürünleri ithalatımızı karşılama oranı yaklaşık %50.

Orman devininki kadar ormanlarımız var ama ormanlarımızın % 60’ı birinci ve ikinci derece yangın tehdidi altında. Bunun için de yüksek koruma bedelleri ödüyoruz. Yanarsa apayrı bir acı ve bedel oluşuyor.

Bu yıl için Orman Genel Müdürlüğüne (OGM) özel bütçeden 4.2 milyar TL ödenek tahsis edilmiş ve hemen hemen aynı miktarda gelir elde edileceği öngörülmüş. Tabi bu rakamlar oldukça cılız rakamlardır. Dahası, gelirlerin giderlere denk olması demek ormanlarımızın gelir getirici varlık olmadığının bir başka açıdan ispatıdır. Finlandiya’nın 40’da birine tekabül eder. Acı bir durum ve bir şaşkınlık ifadesidir. Son yangınlar ile de sanırım bu ödenekler dahi yetmeyecektir.

Şimdi yapmamız gereken şudur.

Bu yaşadığımız büyük felaket ile aklımızı başımıza alıp orman politikalarımızı yeniden oluşturmalıyız. Bütün sistemi yeniden çalışıp, yeniden düzenlemeliyiz. Önümüzdeki yıllarda orman devi kadar olamasak da ormanlarımız artık gelir getiren varlıklarımız olmalıdır.

Zaten, OGM’nün 2021 yılı kurumsal mali durum ve beklentiler raporuna baktığımızda, hedeflere ulaşılmasının önündeki başlıca sorunlar şu gruplara ayrılmış; Mevzuattan kaynaklanan sorunlar, Kurumsal yapılanmadan kaynaklanan sorunlar, İnsan kaynaklarından oluşan sorunlar, Altyapıdan kaynaklanan sorunlar, Halkla ilişkilerden kaynaklanan sorunlar ve diğer sorunlar. Bu gurupların hepsinde de ciddi sorunlara işaret ediliyor. Bu tabloyu bir bütün olarak okuduğumuzda aslında bize söylediği şudur; sistem komple yeniden yapılandırılmalıdır. Değiştirilmelidir.

Netice itibariyle neler ve nasıl yapılırsa yapılsın sonunda ormanlarımız gelir getirici varlıklarımız olmalıdır. Tabi bu tek başına OGM’nün çabalarıyla da hallolacak bir şey değildir. Tekrar Finlandiya’ya dönersek, ülke 2025 yılı planları doğrultusunda biyo-ekonomi konusunda model bir ülke olma hedefi oluşturmuş. Ormanlarını “Yeşil Altın” olarak tanımlıyorlar ve “yenilenebilir hammadde kaynağı” olarak görüyorlar. Hammadde olarak da yeşil altın tüketimini teşvik ediyorlar. Bu teşvike verilebilecek en önemli örneklerden bir tanesi ise inşaat sektörü.

Finlandiya’da toplam yapı malzemelerinin %40’ını ahşap ürünleri oluşturuyor ve ahşap kullanımı destekleniyor. Zaten ahşap yapılar varlıklarını 1000 yıla kadar koruyabiliyorlar.

Peki, ya beton?

Yaklaşık 80 sene sonra bugün atılan betonlardan fersah fersah kaçmanız gerekecek. Belki de o zamanın insanları bizleri “beton kafa” olarak niteleyecekler!

Sanırım işe, o beton kafaları değiştirerek şimdi başlamak gerekiyor.

Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN

Bu makaleyi Independent Türkçe için yazdım…

Bir yanıt yazın