Günümüzde olaylar çok süratli cereyan ediyor ve fikirler/olaylar tam değerlendirilmeden yenileri karşımıza çıkıyor.
Gelişmelere biraz uzak kalırsak veya takibi biraz geciktirirsek, değerlendirmeleri doğru yapmak için çok çalışma gereği ortaya çıkıyor. Çok okuyup, düşünüp meseleleri iyice anladıktan sonra fikirlerimizi ortaya koymamız gerekmektedir.
Fikirlerimizi ortaya koyarken de sahip olduğumuz ilke ve değerleri ölçü olarak alıp sapmaları ortaya koymalıyız. İşte o sapmalar bizim ihtilafımızı oluşturur. İhtilaf, kelime anlamı olarak bir mevzuda diğerlerinden geride kalmak, ayrılmak demektir. Aynı olduğunuz zaman birlikte yürüyorsunuz, devam ediyorsunuz demektir. Ama muhalif iseniz, o mevzuda diğerlerini yalnız bırakıyorsunuz onlarla birlikte hareket etmiyorsunuz demektir. Bu kavram aynı zamanda kendi bünyesinde istikameti de yansıtır. Muhalif iseniz, o konuda aynı istikamette yürümeyeceksiniz demektir.
Muhalefet ederken de genellemeci yaklaşımlardan kaçınmalıyız. Kişilere değil de fikir ve o fikirlerin hayata geçirilmesi olan eylemlere muhalefet etmeliyiz. Muhalefetin sonunda da bir fayda elde edilmesi gerekir. O fayda da ya muhalif olduğunuz fikirde devam eden insanları uyarmak ya da kendi istikametimizi sağlam tutmak olarak tezahür etmelidir.
Kişilere her hâl-ü kârda muhalefet etmek yanlış bir davranıştır. Her şeyine karşı olunması gereken tek kişi şeytandır. Onun dışında her insan doğru yola sevk edilebilir. Onun doğru yola sevk edilebilmesi, muhalefet edenin kabiliyetine bağlıdır. Dolayısıyla muhalefet etmek önemli bir çalışmadır. Büyük mesuliyet gerektiren bir iştir. Kolaycılığa kaçıp bir kişinin her dediğine ya da her şeyine karşı olmak ne İslami ne de insani bir tavırdır.
Netice itibarıyla, muhalif olabilmek için şu ilke ve süreçlerin var olması gerekir.
• Öncelikle kendi ilke ve değerlerimizin var olması gerekir. Bu bizim istikametimizi tespit eder.
• İkinci olarak önümüzde müzakere edeceğimiz bir fikir ya da eylem olması gerekir.
• Üçüncü olarak önümüzdeki fikir ya da eylem ile bizim ilke ve değerlerimiz arasında fark olması gerekir. İlgili fikir ya da eylemin, bizim istikametimize uymaması gerekir.
• Dördüncü olarak bu uygunsuzluğu çok güzel bir şekilde anlatarak ya bu fikre sahip olanları uyarmamız ya da kendi istikametimizi kuvvetlendirmemiz gerekir.
Aksi taktirde, ihtilafımız bir işe yaramaz. Bizler inad edici değil ikna edici olmalıyız. Bir topluluğa olan kızgınlığımız, bizi adaletten ayırmamalıdır. Bir kişi bir fikrinde isabetli ve doğru diğer fikrinde yanlış olabilir. Dolayısıyla doğru olan fikrini desteklemek yani o konuda ittifak etmek, yanlış olan fikrinde ayrılmak yani o konuda ihtilaf etmek gerekir. Ancak böyle yaparsak o kişiyi uyarıp doğru yola sevketmiş oluruz. Diyelim ki bir insan kumar oynuyor ve aynı insan bol miktarda fakirlere yemek de yediriyor. Şimdi bu durumda yapılması gereken şey, onu kumar oynamaktan vazgeçirmek ve iyiliklerini de teşvik etmektir. Kumar oynuyor diye bütün iyiliklerini reddetmek hiçbir ölçüye sığmaz.
Şimdi bu yazdıklarıma örnek vermek istiyorum. Bu güne kadar hayırlara motor, şerlere fren olmaya çalışmış bir hareketler olmuştur. Genellemelerden kaçınmıştır. Fikir ve eylemleri tek tek ele alarak incelemiştir. Eğer böyle yapmamış olsaydı, ne CHP ne AP ne MHP ne CGP ne de HDP ile herhangi bir koalisyon/ittifak yapabilirdi. Bugün de müntesipleri aynı şekilde hareket etmelidir. Çünkü aslolan, sahip olunan ilke ve değerler ve o ilke ve değerlere göre şekillenen süreçlerdir.
“Bir işi eğer ben yaparsam doğrudur, ama ben yapmıyorsam mutlaka yanlıştır” mantığı ile hareket etmek öncelikle o mantıkla hareket eden kişiyi bitirir. Bu davranış cahillikten başka bir şey değildir. Aslolan iyinin, güzelin, doğrunun, faydalının ve adil olanın hakim olmasıdır. Bunu doğrudan siz tesis ediyorsanız ne âlâ. Ama doğrudan yapamıyor iseniz, dolaylı yollardan yaptırabiliyorsanız da aynı derecede üstün seviyeli bir hareket yapmış olursunuz.
Şöyle düşünün.
Sizin bir eviniz var ve evinize geçici bir süreliğine birileri bir şekilde gelip oturmuş. Onları bir an önce oradan çıkarıp evinize yerleşmek istiyorsunuz. Ne olursa olsun evden bir an önce çıksınlar diye onların evinizi tahrip etmesine göz yumar mısınız? Elbette hayır. Neticede ev sizin. Tahrip olursa bundan en çok zarar görecek olan sizsiniz. O halde yapılacak iş, onları evinizden çıkarırken ya da onlar çıkıncaya kadar, eve zarar verecek davranışlarına mani olmak ve eve fayda verecek davranışlarını da teşvik ve takdir etmektir.
Cenab-ı Allah Musa (AS)’ı Firavun’a bile gönderip “yumuşak söz” söylemesini emretmiştir. Muhalif olmak muannid olmayı gerektirmez. Muhalefet akıllı adamların işi, inatlaşmak ise cahillerin işidir.
İşte etrafımızda olup biten olayları bu çerçevede inceleyip bir hareket tarzı belirlememiz gerekmektedir. Hayırlara motor, şerlere fren olmamız gerekmektedir. Yapılan iyilikler ile kötülükler bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde savmaya çalışmalıyız. Sonunda bir de görürüz ki, bizimle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir!
Selam ve sevgilerimle…
Prof. Dr. Mete Gündoğan