Bu meselenin milletimizin ve devletimizin iktisadi bağımsızlığı ile ilgili olduğunu çok iyi biliyoruz.
Şimdi kritik üç soru sorarak başlayalım;
- Her şeyi satın alma gücüne sahip olan bu parayı kim üretiyor?
- Her şeyi satın almaya gücü yeten paranın sahibi kim?
- Her şeyi satın alma gücüne sahip para nasıl üretiliyor?
Bu sorular o kadar önemlidir ki, bilindiği ve anlaşıldığı taktirde, bütün ekonomideki sorunların kaynağı olan finansman sıkıntısı nereden kaynaklandığı görülecektir. Böylece sorunun başına gidilip sistemin yeniden düzenlenmesi çok rahatlıkla yapılabilecektir.
Paranın bir fiyatlama üzerinden, değer gösterme ve değer taşıma anlamında bir ölçü olduğunu söylemiştik. Bir ölçü düşünün ki, bütün mal ve hizmetler o ölçüyü elde etmek için üretiliyor, o ölçüye göre tüketiyorsunuz. Bütün toplum ihtiyaçlarını o ölçü üzerinden gideriyor.
Böylesine büyük önemli bir görevi ifa eden ölçünün bozulmaması için korunması gerekmiyor mu?
Sizin de; “evet korunması gerekir” dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü eğer bu ölçü bozulursa, insanların ürettiği mal ve hizmetler bu ölçüye yani paraya bağlı olduğu için tüm toplum olumsuz etkilenecektir. Ölçünün bozulması yüzünden insanların emekleri, hakları, ölçü bozulduğu için belli bir azınlık zümreye aktarılacaktır.
Peki, ölçüyü/parayı bozan nedir?
Kıymetli okuyucularım, bu sorunun cevabını net bir şekilde vereceğiz. Ancak buna itiraz edenler olacaktır. Buna itiraz edenler, ölçünün bozulması ile beslenenlerdir. Onların beslenme biçimlerinin yanlış olduğunu, insanların mallarını haksız yere yemek olduğunu onlara da bu vesileyle hatırlatmış olalım. Umulur ki yanlışlarından dönerler.
Ölçünün/paranın bozulma anı varoluş sürecinin başlangıç biçimidir. Ölçü/para, bütün toplumun üzerinde alım gücüne sahip olduğu halde, bu ölçünün/paranın oluşum biçimi topluma maliyetli (faizli yaratılması) olamaz. Çünkü para, toplumun hakkıdır. Toplumun hakkı bir yasal düzenlemeyle özel bir şirkete devredilemez. Para/ölçü mal ve hizmetleri üretenlerin parasal bir karşılığı olduğunu söylemiştik.
Paranın üretimi de, mal ve hizmeti üretenlerin, paranın var edilişi de bu hak ölçüsünce olmalıdır. Yani mal ve para/ölçü denkliği olmalıdır. Mal ve hizmet üretmeyen bir gurubun, (Merkez Bankası ve Bankalar sistemi) paranın üretim biçimini elinde tutması, dilediği gibi bir azınlığa, dilediğinde faizsiz vermesi, dilediğinde çok uzun vadelerle piyasanın çok altında gizli faizlerle vermesi, bütün toplumun ve devletin hakkını sistematik olarak sömürmek demektir. Hem devletimizin hem de milletimizin mevcut borçluluk durumu bu söylediğimizi net biçimde teyit etmektedir. Bu zümrenin elinden devletin ve milletin menfaatine para üretim biçiminin alınması gerekiyor.
Peki, bu zümre hangi zümredir?
Bu can alıcı sorunun cevabı şudur; parayı kim üretiyorsa, kim ölçüye mal hükmü vererek ölçüyü satıyorsa, insanların ürettiği mal ve hizmetlerini kanuni olarak bağımlı hale getirerek, onların üretilmiş mal ve hizmetlere yansımış emeklerini sömürmektedir.
Ölçünün yani paranın var olma amacı, mal ve hizmetlerin toplum içinde adil biçimde bölünebilir bir kolaylığı uygulamak gibi toplumsal bir görevi olmalıdır. Ölçü yani para bir kamu değeridir. Kamu, tüm toplumun hakkıdır. Bu kamusal hak; bugün tarihsel bir parasal tuzak içerisinde kamu hakkı olmaktan çıkartılmış, özel bir şirketin malı olarak yasal düzenlemelerle toplumun hakkı, kamusal hak terk edilmiştir.
Bütün milletin hakkı olan bu ölçünün üretiminin, piyasada nasıl ve ne kadar olması gerektiği hakkının terk edilmesi tam bir milli iktisadi bağımsızlık meselesidir.
Anayasal olarak bu ölçünün üretimi, kontrolü TBMM’ye ait olduğu halde, anayasal bir hakkın yasa ile özel bir şirkete devredilmesi anayasaya aykırı bir yasal suçtur !
Mecliste temsil edilen tüm muhalefetin Merkez Bankasının bağımsızlığını savunması, kamunun hakkı olan paranın özel şirkete devretmesinin doğru olduğunu savunmasıdır. Muhalefet, ekonomik bağımlılığı Merkez Bankası üzerinden tam savunmakta olup; paranın istikrarı için üretim modelinin değiştirilmesi, üretime ve hizmete dayalı olarak ölçünün/paranın var edilmesini, bütün milletin kamusal ulaşma hakkını reddetmektedir. Bu reddiye Merkez Bankası bağımsızlığı üzerinden somut net biçimde ortaya konmaktadır.
Türk milletinin ürettiği mal ve hizmetlerin değer ölçüsünün yani paran sahibinin özel bir şirket olması gerektiğini söyleyen muhalefetin, iktisadi anlamada çözüm önerilerinin asla köklü olmadığını, geçici sistem içinde önerileri olduğunu söyleyebiliriz.
Mevcut olan sistemin işleyişini biliyor muyuz?
Mevcut olan sistemi öncelikle çok iyi bileceksiniz. Nasıl başlıyor, nasıl sürdürülüyor ve nasıl sürekli döngüsel olarak devam ettiriliyor. Nasıl bütün milleti ekonomik olarak sömürüyor. Bunu bilmediğiniz takdirde, mevcut sistemin öğretisini tekrarlarsınız. Öğrendiğinizi sorgulamadığınız takdirde, neye nasıl karşı olacağınızı da bilemez, kendi çözüm önerilerinizi geliştiremezsiniz. Böylece size dayatılan sömürü önerilerini çözüm önerisi diye alıp uygulamak zorunda kalırsınız. Milletinizi kendi ellerinizle köle haline getirirsiniz.
Mevcut sistem ise “Borca Dayalı” olduğu için, mutlak manada kaçınılmaz olarak milleti ve devleti borçlandırdığı için, muhalefetiyle ve iktidarıyla cari para sistemine itiraz etmek zorundayız. Bizim sert eleştirilerimizin temelinde, çözüm önerileri içinde sistemsel tatbik edilen sürekli borçlanmayı öngörmüş Borca Dayalı Para Sistemine (BDPS) itiraz etmeyişleridir.
Biz, bu meselenin, milletimizin ve devletimizin iktisadi bağımsızlığı ile ilgili olduğunu çok iyi biliyoruz.
Ya bu sistemi devam ettireceksiniz, bugüne kadar olduğu gibi artan oranda borçluluklar, yüksek vergiler, düşük maaşlar, işsizlikler devam edecek, ya da bunların hepsini bitirecek yeni bir ekonomik değerler dizisi ile (önerdiğimiz Taban Ekonomisi modeli ile) tam bağımsız bir iktisadi modele geçeceksiniz.
Bunun olamayacağını söyleyenler zihinsel köleliği kabul etmiş, bilinçli ya da bilinçsiz küresel sömürücülerin borazanlığını yapanlardır.
Onlar, milletin adamı değildirler.
Onlar, sürekli borçlanmayı ve bu borçlanmanın sürdürülmesini başarı sayarlar.
Bu konuda, hem akademiden hem de siyasetten seslerin yükseldiğini görüyoruz.
Biz onları, aynı orkestranın farklı enstrümanlarını çalıp, aynı şarkıyı söyleyenler olarak görüyoruz.
Selam ve dua ile…
Yunus EKŞİ