Ülkemizde bazı konular vardır ki ağzı olan konuşur.
Din bunlardan biridir. Kişinin hiçbir okuması olmasa bile ebesinden dedesinden bir şeyler duymuştur. Çocukken duyduklarını anlatır durur. Aynı şekilde hukuk da öyledir. Anlatacaklarının mevzuata uygun olup olmaması önemli değildir. Önemli olan anlatacak bir şeylerinin varlığıdır. Kendisi olmasa bile bir yakını mutlaka adaletin çemberinden geçmiş ve anasının hatırını bilmiştir. Tıpta ise üzerimize bir millet daha tanımam. Resmi tıp, alternatif tıp, nebevi tıp, kocakarı tıbbı, geleneksel tıp, Çin tıbbı vs vs. ne ararsan bizde fazlasıyla vardır.
Bir grup insanla birliktesiniz, canınız sıkılıyor ve mevzu bulma sorununuz mu var?
Şu sıralarda buna benzer konuların başında ekonomi geliyor. Maşallah herkes ne olduğunu ve ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyor. Ama ülke ekonomisi iyiye gitmiyor! Hatta kötüye gidiyor. Böyle giderse dünyanın en büyük 20 ekonomisinin de gerisine düşeceğiz. Yani birkaç level birden kaybedeceğiz. Bu durum, futbolda küme düşmekten daha kötü bir durumdur. Dünya ekonomi yarışından kopuyorsunuz demektir.
Son sıraların en popüler konusu ise Türk lirasının yükselişidir!
Tabii ki mal ve hizmetleri alım gücü olarak değil rakam olarak yükselişinden bahsediyoruz. 2006 yılında 1 lira 30 kuruş verince bir dolar alabiliyorduk. 2009 yılında bir doları almak için 1 lira 50 kuruş verdik. 2015 yılına geldiğimizde ise o bir doları almak için 3 lira verdiğimiz oldu. 2018 yılına ulaştığımızda bir dolar için 6 lira 50 kuruş verdik. Sanırım bu yılsonunda 10 lira verenleri göreceğiz. Gerçi zihnen 10 liraları çoktan aştık ama fiili olarak da göreceğimiz muhakkaktır. Kısacası, Türk lirası rakamları yükseliyor.
Bu bir problem midir?
Mevcut kurguda, evet. Ciddi bir problem ile karşı karşıyayız.
Peki, bu problemi nasıl çözeceğiz?
Hah işte, zurnanın zırt dediği yere geldik. Bu problem nasıl çözülecek! Yazının başında, “ağzı olan konuşuyor” dedim ya hakikaten öyle. Herkesin bir çözüm önerisi var. Konuştuklarında da zaman zaman insanlara “evet, çok mantıklı” dedirtebiliyorlar. Ama uygulamaya gelince sonuç değişmiyor. Hepsi başarısız oluyorlar ve uygulamaları çöp oluyor. Onlar ise hiçbir şey olmamış gibi anlatılarına devam ediyorlar!
Neden?
Çünkü bütün uygulamalar belli bir kurgu ile üzerinden yapılır. Bu kurgu ekonomik uygulamaların alt yapısını oluşturur. Kurumsal yapı bu alt yapı üzerine kurulur. Bu temel kurguyu dikkate almadan yapacağınız hiçbir işlem başarılı netice vermez. Şimdi bunun ne demek olduğunu senin oğlana anlatır gibi anlatmaya çalışalım. Kolay olmadığını biliyorum. Ama denemekten bir zarar gelmez.
Diyelim ki sizin bulunduğunuz şehirden başka bir şehre çok güzel bir yol yapıldı. Yol arada iki kasabaya daha uğruyor ve yol üzerinde petrol istasyonları, marketler ve araç bakım merkezleri var. Sizde de atadan kalma bir araç var. Bu aracınızı gelişmiş parçalarla bir güzel yenilediniz. Araç yenilendiğinde tıkır tıkır saat gibi çalışır hale geldi. Herhangi bir sorununuz yok!
Tabi bu arada iyice borçlandınız. Borçlarınızı ödemek için çok çalışmanız gerekiyor. Lakin zamanla şunu anladınız. Sizin aracı yenileyenler, yolları yapanlar, petrol istasyonları, market ve bakım merkezlerinin sahipleri hep aynı topluluk. Hepsi bir aile. Şunu da gördünüz. Siz o aracınızla o yolda ne kadar çok sefer yaparsanız o kadar çok onların işine yarıyor. Her sefer sizin daha da borçlanmanıza ve sahip olduğunuz kıymetleri kaybetmenize yarıyor.
Bu durumda ne yapacaksınız?
Hâlihazırda yaptığınız en iyi iş, hep şoför değişikliği üzerine kurulu. Hızlı şoför getiriyorsunuz olmuyor. Yavaş şoför getiriyorsunuz yine olmuyor. Kıymetleriniz elinizden gidiyor. Hızlı da çalışsanız yavaş da çalışsanız fakirleşiyorsunuz.
Peki, ne yapmalısınız?
Önce kabahati şoförde bulmayı bırakmalısınız. Bakın burada bir kurgu var ve bu kurgunun üç sacayağı var. Arabanın kendisi, bakımı ve servisi. Yolun kendisi ve bileşenleri. Yaptığınız seferlerin gerekçeleri. Şimdi siz dünyanın en iyi şoförünü bile getirseniz başarısız olacağına dair her türlü teminatı verebilirim. Çünkü bu kurgu sizin başarınız üzerine değil az önce bahsettiğimiz ailenin başarısı üzerine yapılmış bir kurgudur.
Elbette size bir pay biçmişlerdir ve siz ne kadar çalışırsanız çalışın o payın dışına çıkamazsınız. Aslında size lazım olan kişi, iyi bir şoför değil bu kurguyu çok iyi bilen bir kişidir. Aracı kullanmasını bilecek, kendisine yeni bir yol bulmasını veya yapmasını bilecek. Dahası, vatanın yüce menfaatlerine hizmet aşkı ile dolu olacak. Başaracağına inanacak. Bunun dışındakilerle bir kurtuluşunuz yoktur.
Düşünün bakalım, idareye karşı cepheden yapılan en popüler öneri nedir?
Daha düşük faizle borç alacağız, daha çok çalışacağız ve dolayısıyla da daha çok borç ödeyeceğiz. Bunlara “geçmiş olsun” demekten başka bir cümle kuramıyorum. “En akıllısı Hamza, tut onu da ağaca bağla” deyimi bunlara en uygun karşılık olur. Kısacası, sorun temel kurgunun yanlış olmasında yatmaktadır. Bu yanlış kurgunun üzerine yanlış bir sistem oluşturulmuştur. Bu sistem değişmeden yapacağınız çok bir şey yok.
Onlar dünyada sizin gibi ne idareciler gördü ne idareciler. Mevcut sistemi rahatsız etmeden takip edebileceğiniz bir yol yok. Bir çeşit bir cendere içerisindesiniz. Böyle durumlar karşısında sadece devrimci ve kararlı idareciler içinde bulundukları cendereden çıkabilirler.
Evet…
Umarım senin oğlanın kafası karışmamıştır.
Kelimelere takılmasın fonksiyonlarına baksın.
Devrim, korkulacak bir şey değildir.
Bir karar vereceksiniz ve kararınızda azmedeceksiniz. O kadar.
….
Prof. Dr. Mete Gündoğan