İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Parasal Sıkılaştırma İstenen Sonucu Verebilecek mi?

Bakan Mehmet Şimşek tarzı ekonomi yönetimi icraatlarına ardışık olarak devam ediyor. 

Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, parasal sıkılaştırma, yani enflasyonu kontrol etmeye çalışıyorlar. Bunun için fiyat istikrarını sağlayacaklar ve ekonomik dengesizliği düzeltecekler. 

Peki nasıl yapacak bunu? 

  • Faiz oranlarını artırılacak. 
  • Mevduat munzam karşılığı oranları artırılacak. 
  • Piyasadan likidite çekilecek.
  • Nitekim merkez bankası bunu, seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma adı altında yürütüyor. 

Sonuçta ne olacak? 

  • Sonuçta ekonomik büyüme yavaşlayacak. 
  • Talep ve fiyat artışlarının durmasını bekleniyor. 
  • Yani enflasyon bu şekilde durmuş olacak. 
  • Hisse senedi ve tahvil fiyatları büyük bir ihtimalle düşecek ama döviz piyasası hareketli olacak.
  • Borçlanma maliyetlerimiz çok artacak.

Özetle, Mehmet Şimşek tarzı ekonomi yönetimiydi. Böyle bir dönemde icraatlar devam ediyor. Biz bunları yeni söylemiyoruz. Sürekli ve yine sürekli söylüyoruz zaten:

Peki, ne oldu? 

En son 27 Temmuz Perşembe günü Sayın Merkez Bankası Başkanı, Hafize Gaye Erkan bir açıklama yaptı. Atandıktan sonra ilk defa kamuoyunun kamuoyu önüne çıktı ve “2023 Enflasyon Raporu 3” adlı bir sunum yaptı. O geceki açıklamanın ardından merkez bankası başkan yardımcıları da değişti. 

Ben baştan sona Sayın Başkan’ın konferansını, sunumunu YouTube üzerinden izledim.

Öncelikle merak ettiğim konu, acaba böyle Türkiye gibi iddialı, vizyoner bir devletin parasını üreten Türkiye Cumhuriyet(‘i’si yok) Merkez Bankası gibi bir anonim özel şirketin başkanı nasıl bir para politikası yürütecek ki o politika Türkiye’nin büyümesine halkının refah ve teminine katkı yapabilsin? 

Yani böyle bir duruş, böyle bir vizyon, böyle bir görüş olup olmadığını merak ediyordum. Bunu gözlemlemek için uzunca bir sunum ve uzunca soru cevap faslını iyi dinledim. 

Ve maalesef şunu söyleyemem: 

Böyle bir zaman diliminde Türkiye’nin vizyoner politikalar açıkladığı, ‘Türkiye yüzyılı’, ‘Türkiye vizyonu’ iddialarının olduğu, coğrafyanın ve tarihin bize sunduğu fırsatları değerlendirebilecek bir ekonomi yapısının ayakta durmasını sağlayacak para politikası üretecek bir şahıs, bir başkan olduğunu söyleyemem. Böyle bir başkana sahip olduğumuzu göremiyorum maalesef. 

Ama ne gördüm? 

İyi bir ekip lideri, iyi bir takım lideri. Veriye dayalı analiz yapmak istemesi, sürekli optimizasyon vurgusu önemli.

Yani optimizasyon dediğimiz nedir? 

Optimizasyonda amaçlar ve o amaca giderken kısıtlar, kabulleriniz vardır. Bu model içerisinde eğer kendisine ekonomi yönetimi ya da devlet başkanlığı gibi iyi bir vizyon çizerse iyi bir amaç oluşturursa kendisinden istifade edilebileceğini düşünüyorum. Ama böyle beklentin olan hatta Türkiye’nin beklediği öyle vizyonel bir Merkez Bankası Başkanı yoktu. Başkanın sunumundan edindiğim bilgi budur. 

Ancak şunu da söylemem gerekiyor;
CV’lerde herhangi bir sorun yok. Ne başkan yardımcılarının CV’lerinde ne başkanın CV’sinde herhangi bir sorun yok. Hepsi iyi, kuvvetli CV’ler. Mühendislik formasyonu oldukça önemli. Daha da iyi. Çünkü mühendisler gerçeklerle, verilerle, optimizasyonlarla çalışır. Zaten Sayın Başkan’ın optimizasyon vurgusu da bu mühendislik formasyonundan geliyor. Ancak merkez bankası deyince olay CV’den öteye giden bir olay oluyor. Bir felsefe, bir paradigma meselesi de işin içerisine giriyor.

1800’lü yıllardan başlayan, hatta 18’inci yüzyılın sonlarında, 19 ve 20’nci yüzyılda oluşan bir ekonomi paradigması var. Artı olarak ikinci Dünya Savaşı sonrası yerleştirilen bir ekonomi kurgusu var. Biz o kurguya sadık olan ekonomistleri “Ortodoks ekonomist” diyoruz; o kurguda hareket eden ekonomiye “Ortodoks ekonomi” diyoruz. Şimdi bunu aşıp da devletin “Türkiye yüzyılı” vizyonu gibi bir meselesini destekleyecek bir para politikası üretilecekse ve bir başkan olacaksa, bunun paradigmal yaklaşımlarının da olmasını beklerdik. 

Peki ne gördük? 

“2023 Enflasyon 3” raporunu okudum, tamamen tahmin ve o tahmine dayalı teknik hesaplarla dolu. Eğer o tahminler doğruysa teknik hesapların doğruluğundan bahsedebiliriz. Ondan sonra onu konuşabiliriz.

Temel sorun: O tahminler doğru mu?

Şimdi burada sizlere bir şey söylemek istiyorum:
Alın elinize “Merkez Bankası 2023-2 Enflasyon Raporu Tahminleri”ne bakın, merkez bankasının bu kadrosu; 2023 enflasyonunu %22,3; 2024 enflasyonunu ise Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası %8,8 olarak tahmin etmiş.

Bu tahmin raporunun üzerinden iki buçuk ay geçmiş. İki buçuk ay sonra 2023-3 sayılı enflasyon raporu tahmininde ise, 2023 enflasyonu %58 diyor, 2024 enflasyonu %33 diyor. Fark 2023’ün %35,7; 2024’ün %yirmi 24,2.

El insaf !! İki buçuk ay ne demek? 

  • Yani siz yaklaşık 70-75 gün içerisinde 2023 için %250; 2024 için %400 yanılma mı yaptınız? 
  • Bu nedir Allah aşkına? 
  • Bu havada mısınız? Bu kafada mısınız?
  • Bu kadar fark olabilir mi? 
  • Bu kadar üst düzey uzman ekip hepsi bir araya gelecek ve yine de bu kadar yanılabilir mi? 

Bence yanılmaz ama bunu nasıl açıklayacağız? 

Demek ki Merkez Bankası devletin bir bileşeni olarak, ekonomi yönetiminin bir bileşeni olarak devletin başındaki Sayın Cumhurbaşkanı’nın vizyonuna yönetmeye çalıştığı, varmaya çalıştığı ekonomik hedeflere inanmamış hatta inanmıyor. İki buçuk ayda bu kadar büyük dönüşü, bu kadar büyük düzeltmeleri başka türlü nasıl izah edeceğiz.

İnanmamışlar, inanmıyorlar. 

Sayın Cumhurbaşkanı’nın politik görüşlerine katılırsınız, katılmazsınız; kendisini seversiniz sevmezsiniz, o ayrı bir konu. Ama ekonomi yönetiminin önemli bir bileşeni olarak Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği ekonomik hedeflere inanmamışlar Bunu ancak böyle izah edebiliyoruz. Aksi takdirde yada aksini düşünsek, Merkez Bankası ekibinin teknik ekibinin tamamını işten atmak lazım. İki buçuk ayda bu kadar büyük yanılmalar, bu kadar büyük düzeltmeler yapılmaz. Dediğim gibi rapor baştan aşağı tahminlerle dolu. Dolayısıyla bu tahminlere nasıl güveneceğiz, güvenemeyiz ki bunları değerlendirebilelim. 

Tahminler doğru ise bu rapor anlam ifade ediyor. Ama yarın bir gün bunların değişmeyeceğini nereden biliyoruz? 

Zira iki buçuk ay önce bu ekip başka bir tahmin yapmıştı…O zaman oturup bekleyeceğiz. 

Şimdi ne yapılmaya çalışılıyor? 

Burada tekrar Mehmet Şimşek tarzı ekonomi yönetimine döneceğiz. Geçmiş makalelerimizde ve videolarımızda servet transferi, varlık transferi için yabancı rantiyeciye alan açılacak. Şimdi reel varlıkların transferi büyük ölçüde gerçekleşti. 

Bunu nereden anlıyoruz?

Sonuçta bakıyoruz ki satışlar yavaşladı. Fiyatlar durgunlaştı. Şimdi ikinci adımı atma zamanı. Yani yüksek kurdan doları hane halkına park etme sırasına geldi. Faizler ne olacak? %35-40 bandına kadar çıkarılacak. Yüksek enflasyon sebepli olarak bu banttan dolar yerliye verilecek. Yüzde 40 faizlerle yabancıya da TL mevduatlarında faiz verilecek. Bakın bu burası önemli. 

Peki, bunları yapmak için ne gerekiyordu onlara? 

Tabikî, Merkez Bankasının ilk adımı atması gerekiyordu. Beklentileri boşa çıkarmayıp ilk adımını attı ve enflasyon beklentisini %60’a dayadılar.

Şimdi ne diyecekler? 

Efendim, enflasyon sebep faiz sonuçtur. Sebebi, beklentiyi %60 yaparak ortaya çıkardık. 

Sonuç ne diyecekler? 

Kuvvetle muhtemelen Sayın Cumhurbaşkanı’nı da ikna edecekler ve diyecekler ki;

  • “İşte bak gördünüz mü, enflasyon yükseldiği için faizleri artırmak mecburiyetindeyiz!”
  • “Faizleri %35-40 artı bandına yerleştirince, yabancı paralar da (borç para) gelmeye başladı.

Çünkü dövizlerin döviz rezervleri Merkez Bankası’nın yükselmeye başlıyor. KKM’lere de yıl sonunda tekrar bir operasyon yapacaklar. Dolayısıyla KKM’lerde var olan TL’yi yabancılara yüksek kurdan vermiş olacaklar. Sonra yabancıların hesaplarındaki TL’ye %40 üzerinde faiz verecekler. Daha sonra “işler iyiye gidiyor, ekonomiye gidiyor” deyip TL’yi güçlendirip, yabancıların da güçlü TL’den tekrar çıkmasına fırsat verecekler. Böylelikle “yabancı, yabancı rantiyeciye servet aktarımı” mekanizması adımları tamamlanmış olacak. İşte işin özü bu şekilde sürdürülüyor. Mehmet Şimşek tarzı ekonomi yönetimi bütün bileşenleriyle tıkır tıkır işliyor. 

Peki öyleyse maliyetler (zararlar) kime yazılacak?

Bütün maliyetler de sonunda hazineye gelen yüklerle hem ödediğimiz vergilerle vatandaş olarak bizlere yazılacak tabii ki…

Umarım devlet yöneticileri bu dediklerimizi anlıyorlardır, ne yaptıklarını biliyorlardır; nerede, nasıl müdahale edebilecekleri konusunda bir fikirleri vardır. Aksi takdirde, yaklaşık 20-25 yıldır zenginleştik, bütün bu zenginliğimiz bu mekanizmalarla yabancı rantiyecilere transfer edilecektir.

Ülkenin ekonomi yönetimi ve ortodoks ekonomistler bunları şimdiden bilseler çok iyi olur !!

***

Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN