İktisat Hareketi bir kadro hareketidir. İnsanların istikameti ve bilgi birimi birikimi ile ilgilenir.

Sefalet Muştusu: Di̇ji̇tal Bankacılık

Bankacılık sektörü, sosyal ve ekonomik olarak yıkıcı bir anksiyetenin sinyalini veriyor.

Her şey oldukça normal görünmesine rağmen, bu yargıya nasıl varmış olabiliriz? Hazır; “Ne güzel iste faizsiz kredi, eft-havale bile masrafsız!” diye çıkışan bolca dostlarımız da varken…

İşte; tam da bu yüzden anksiyete ifadesi mevcut hale “cuk” diye oturuyor. Hiç şüphesiz, bu hissi, sektörde çalışan emekçiler daha iyi anlıyor olacak. Çünkü; an itibariyle, bunu fazlasıyla yaşamaktalar.

Bizler, işimiz ve ilgi alanımız gereği iktisadi konulardaki gündemi takip etmeye çalışıyoruz. Esnafımız ise sadece takip etmekle yetinmiyor, adeta gündemin içinde yaşıyor.

Geçtiğimiz hafta içi esnaf dostlarımdan Ümit Akdoğan kardeşimi ziyaretim, yukarıdaki cümlelerimi teyit ediyordu. Ülkemizde yetkili mercilerde görev yapan iktisatçılarımız; dünyada yaşanan kriz surecinin, nasıl projelerle, nasıl aşılabileceğini düşüne dursunlar, (ya da “umursamamaya devam etsinler” diyelim); finans kapital onları kendi mecrasına çekip çeviriyor, bir güzel soslayıp, terbiye etmesini çok iyi biliyor.

Son iki yıldır TV reklamlarından, SMS mesajlarına, telefon aramalarından, doğrudan müşteri ziyaretlerine kadar dijital bankacılık sistemi tüm tazyikiyle üstümüze üstümüze geliyor. Tabi esnaf es geçilir mi hiç? Bıktırıncaya kadar, telefon aramalarıyla “dijital banka kartı” pazarlama ısrarı üzerine; “yeter artık tamam gönder” diyen esnaf, o kartı bir kere kullanmaya görsün… Neredeyse; her bir esnaf, bir bankanın ürün pazarlama personeli gibi davranıyor, dijital bankacılığın marifetlerini yakın çevresine anlatıyor, direkt veya üstü kapalı biçimde tavsiye etmekten de geri kalmıyordu. Masrafsızlık müjdesi, aklı bastan çıkaran bu sefalete refakatçi oluyordu.

Yapı Kredi Dijital Bankacılığı’ndan, enpara nokta com’a kadar finansal sistem son surat kendini yapılandırıyor. Yapılandırırken de yaşanması muhtemel krizleri kendi lehine olacak şekilde, fırsata çevirmekten geri kalmıyor, tabi.

Türkiye Bankalar Birliği’nin kamuyu aydınlatma adına yayınladığı rapora göre; 2015 yılında bankacılık sektöründe çalışan personel sayısı 201 bin 205 kişi, 2016 yılında 196 599 kişi, 2017 yılında 193 bin 504 kişi olarak açıklanmıştır. Son olarak Mart 2018 itibariyle ise bankada çalışan personel sayısı 193 bin 177 kişidir.

Bankalarda çalışan personel sayısında, son üç yılda yaklaşık %5 oranında bir azalma yaşanmış görünüyor. Sektör büyüdüğü ve milyarlarca TL kâr ettiği halde… Dahası, nüfus arttığı halde…

Bankaların şube sayıları da son dört yıldır hızla düşüyor. 2014 yılında 11223 şube varken, 2015 yılında 11193 şube, 2016 yılında 10781 şube, 2017 yılında 10550 şube ve Mart 2018 itibariyle de 10510 şube sayısına kadar düşmüştür. Buna karşın; şube başına düşen personel sayısı 17.9 iken Mart 2018 itibariyle 18.2 kişi olarak hesaplanmıştır. Şubeler kapandıkça personel yoğunluğu artmıştır. Yoğunluğun yanı sıra dijital bankacılığın yaygınlaşması bunun üzerine tuz biber olmuş; böylece, sosyal ve ekonomik bir yıkıma davetiye çıkarılmıştır.

Bu istatistikler, kuvvetle muhtemel, banka çalışanlarının yakın gelecekte işten çıkarılma ile karşı karşıya kalacaklarına işaret ediyor. Bu nedenle; bankalar, çalışan emekçilerini en az dört yıldır işten çıkarmakla tehdit ediyor desek yerinde olur. Her an baskı altında ve yoğun bir iş temposunda çalışan onbinlerce insan ağır bir psikolojiyle performans sergiliyorlar.

Bir yandan, Çin bankaları Türkiye’de merkezler ve şubeler açıyor, diğer yandan ise; şube ve personel sayıları azaltılıyor. Ters orantılı bir durum. Dijital Bankacılık ile bu durumun reklamasyonu/propagandası yapılıyor. Buna “operasyon” da diyebilirsiniz.

Hem ülkemde yüksek faizle para satacaksın, hem de istihdama bir faydan olmayacağı gibi, işsizliği de körükleyeceksin. Bunun yani sıra şubelerini azaltacaksın/kapatacaksın, bu yolla gayrimenkul satış ve kiralama sektörüne de ayrıca bir darbe vuracaksın.

Hem maaş, hem de kira yoluyla tabana faizsiz şekilde gelen paranın önünü tıkayarak devlete/hükümete baskı yapıp şartlarını dayatacaksın. Üstelik; işten çıkardığın çalışanına devletin ödediği işsizlik maaşı da cabası…

Pekâlâ; devlet nereden ödeyecek bu maaşları?

Elbette senin gibi bankalardan faizle borç alarak ödeyecek. Ne güzel değil mi! Hem işçini çıkar, masrafını azalt. Hem de çıkardığın işçilere işsizlik maaşı vermesi için devlete borç ver, faiz al. Sonra da bankacılık sistemi bağımsız değil yaygarası koparacak “bağımlı yandaşlarına” ayrıca icazet ver.

Eleman azaltarak, istihdam üzerinden topluma yayılacak parayı bu koldan kısıtlarken, reklam propagandalarında herhangi bir kısıtlamaya gidilmemesi de ayrıca dikkat çekiyor.

Yani; bu firavuni zihniyet, istatistiklerdeki şekliyle tasarruf ettiklerini öne sürerek dijital banka hesaplarından eft ve havale masrafı almıyor. Dijital banka kartları ile tüm bankaların ATM’lerinden işlemleri masrafsız olarak yaptırıyor. Böylece toplumda sempati toplamasını da becermiş oluyordu. Maalesef; faizsiz kredi ve peşin fiyatına taksit imkanları da esnafımızı epeyce heyecanlandırmış olacak ki; sefaletin ilk müjdeleyicileri oluyorlardı.

Çünkü; “Dijital Bankacılık” arzına talep oluşturmaya çalışan pazarlamacılar; şube sayılarını azaltmak suretiyle aylık 100-150 bin TL lik bir tasarruf oluşturduklarını, bu tasarrufa dayanarak havale, eft masrafı almadıklarını ilan ediyorlardı.

Türkiye Bankalar Birliği raporuna bakıldığında, şube başına ortalama 18 personel olduğuna göre; yaklaşık olarak brüt 5000 TL den toplam 90000 TL işçi maliyetleri ve bunun yani sıra kira ve diğer işletme giderlerinin de eklenmesi bu öngörüyü doğruluyor

Nihayetinde; bankalar terfi bekleyen, yüksek maaşlı, tecrübeli insan kaynaklarına kapalı; genç, acemi, stajyer ve en fazla 2 yıllık tecrübeye sahip adaylara daha pozitif bakıyor. Yani personel maliyetlerini mümkün olduğunca aşağı çekme derdindeler. Bu yolla; personel, kira ve diğer işletme maliyetlerinden kurtulacak ve bu maliyetleri kredi oluşturma kabiliyetlerine aktarmak isteyeceklerdir.

Ülke genelindeki 10510 banka şubesi üzerinden hesaplama yapıldığında; birim başına ortalama işletme gideri 130 bin TL’den toplam 1.366.300.000 TL yapıyor. Yıllığa vurulduğunda 16.395.600.000 TL yapıyor. Bu paranın bankacılık sektöründeki seri kredi kabiliyeti ise; yaklaşık 164 Milyar TL’ dir

Gerisini siz düşünün…

* https://www.tbb.org.tr/tr/bankacilik/banka-ve-sektor-bilgileri/4

Sadık USLU

Bir yanıt yazın