Her tarafı kuşatmış müthiş bir gıda terörü var.
Milletin sağlığı, geleceği demektir. Hükümetlerin uygulamış olduğu politikalar maalesef dışa bağımlı politikalar olup küresel şirketlerin ülke ekonomisindeki edinmiş oldukları yasal yolla halkın sağlığını tehlikeye atarak, diledikleri gibi genetiği değiştirilmiş ürünler üretebilmektedir.
Oranı ne olursa olsun, milletin gerçekleri görmesi için her ürünün üzerinde GDO’lu olup olmadığı yazmalıdır. Tabii tamamen denetimsiz değil. Halkın gözünü boyamak için bir takım denetimler yapılıyor ama denetim mekanizmalarında ki insanlarında küresel şirketlerin karşısında kimi varlık gösteremiyor kimi de ciddi çıkarlar sağlayarak iş birliğine gidiyor.
Beslenme biçimimize dönüşmüş olan genetiği değiştirilmiş ürünleri tüketmek, bizim sağlık sorunlarımızın da temel kaynağı. Artık insanlarımız bir markete girdiğinde, alışveriş yapmak için alacakları ürünün GDO’lu olup olmadığına bakmalı.
Bu konuda yazılmış eserlerin başında Kemal Özer’in ‘’Deccal Tabakta’’ Soner Yalçın’ın ‘’Saklı Seçilmişler ve Kara kutu’’ kitapları insanlarımızın bilgilenmesi açısından son derece önemli üç kaynak. Kitaplarda verilen bilgilerden, sorulan sorulardan sonra artık her şeyden endişe etmeye başlıyorsunuz.
Kimi bulunduğu mevki tekel şirketlerle bir işbirliği statüsü içerisinde, ciddi gelirler elde etmek kaydıyla, halkın tarafında değil de küresel şirketlerin tarafında olarak halkı yanlış bilgilendirmektedir.
Türkiye’nin bugün diş siyaset deki attığı güçlü adımların arkasında sadece bir siyasi irade yoktur. Bunun görünmeyen kısmında Milli İstihbarat Teşkilatının bu alanda millileşmesi ve güçlü stratejik yeni yapılanmalara göre hareket etmesinin çok büyük bir etkisi vardır.
Mevcut MİT yapısı, bahsettiğimiz genel bir teşkilatlanma yapısına sahip değildir. Milli istihbarat Teşkilatı, milli bütün konularda devletin ve milletin çıkarlarını koruyacak ve yasal çerçevede istihbarat çalışması yapmak zorundadır.
Bir devletin temel niteliklerinden bir tanesi halkın sağlığını korumasıdır. MİT kendi bünyesinde oluşturacağı sahasında gıda uzmanları ile milletin sağlığını tehlikeye atan bütün zincir halkasını çok iyi takip etmeli ve gerekli raporları hazırlamalıdır. Böylece MİT üzerinden milletin sağlığını ilgilendiren bütün konularda daha stratejik çalışmalar devleti yöneten en üst yöneticilerimize verilmelidir.
Ülke ve milletin güvenliği klasik bir istihbarat çalışması ile dar alanda sağlanamaz. Birileri çıkıp, gıda sağlığı ile ilgili Sağlık Bakanlığı gibi devletin bir biriminin olduğunu söyleyebilir. Hatta Sağlıklı gıda üretimi ve bunun pazarlanması ile ilgili olarak birçok kurumumuzun ismini dahi söyleyebilir.
Bizde şunu sorarız; onların bugüne kadarki başarıları nedir?
Kurumlarımızın içerisinde, yerleşmiş kripto bürokrasinin yanında, sivil toplum örgütlerinde pozisyon alıp odalara sızmış ve oradan halkın sağlığını tehdit eden yapılar haline dönmüştür.
1996 yılında tarım bakanı olan Musa Demirci’nin ‘’ Tarım, tarım bakanlığından yönetilmiyor’’ anlamındaki serzenişi son derece manidardır. Küresel finansın istekleri doğrultunsun da ülkede uygulanan maliye ve para politikalarının da etkisi ile tarım sektörü ciddi bir abluka içerisine girmiştir.
Tarımda kendi kendine yeten nadir ülkelerden biri iken artık birçok tarım ürününün ithal edilmesi, ülkede uygulanan örtülü tarım politikaları yüzündendir.
Bu örtü altında nelerin olduğunu, hangi bakan zamanın da hangi yasa ve yönetmeliklerin çıkartıldığını, çıkarılan bu yasa ve yönetmeliklerin akabinde, piyasada ticari olarak nerelerde ne yönde nasıl bir ilişkiye hangi firmaların tekelleşmesini geliştirilecek yeni bir milli strateji ile Milli istihbarat Teşkilatımız çalışmalıdır.
Güçlü bir devletin arkasında mutlaka güçlü bir istihbaratın olması şarttır.
MİT içinde oluşturulacak tarım üzerinden stratejik bir yapılanmanın; devletteki süreklilik gereği ülkenin kalkınmasına yönelik, uzun vadede sağlıklı bir strateji oluşmasına da büyük katkı sağlayacaktır.
Toprak işgal yöntemi günümüzde artık değişmiştir. Verimli tarım topraklarımız kimyasal gübrelerle zehirlenip öldürülen toprağın yanında, hibrit tohumların ekilerek, millete tükettirilerek topraklarımız işgal ediliyor.
Bu genetiği değiştirilmiş tohumları tüketen millet kanser ve birçok hastalığa yakalanmaktadır. Bu operasyon o kadar büyük ki, millet hasta edilerek ona yine çözüm diye kimyasal sağlık bozucu her türlü ilaç dayatılmaktadır.
Toprağa düşen zehirli hibrit tohum, milletin midesine geldiğinde, onu hasta ediyor, ilaç ve hastane sanayisi için daimi bir müşteri haline getiriliyor.
İşte bir milletin sonu böyle getirilir. Sonra çıkar bunların oluşturduğu bütün ekonomik sosyal ve sağlık alanında çözümler önermeye başlar yeni ticari alanlarla millet soyulmaya devam ettirilir.
Çözüm; Bu alanda milletini ve devletini seven, MİT içinde güçlü bir ‘’milli tarım stratejisi’’ geliştirilmesidir. Aksi halde hastalıklı ve kısır bir toplum kaçınılmazdır.
Selam ve dua ile…
Yunus EKŞİ