Bir borçlu düşünün.
Bir sebepten dolayı bir yerden borç almış ve borcun vadesi gelince ödeyememiş. Alacaklı ne yapsın?
Mecbur, alacağının geri ödenmesi için bekleyecek. Lakin bir yıl geçmiş, borçlu borcunu ödeyememiş. İki yıl geçmiş, yine ödeyememiş. Üç yıl geçmiş, ödeyememiş. Dört, beş, altı…
Aslında borçlu geri ödemek istiyor; ama ödeyecek gücü yok. Kendisinin, kaderin cilvesi diyelim, ödeyebilecek gücü kalmamış. Ne olmuşsa olmuş, işler güçler ters gitmiş ve ekonomik faaliyetlerin dışında kalmış.
Peki, böyle bir durumda ne olur?
Bu durum böyle sürgit devam ederse, borçlu ve ailesi mahvolur dağılır. Alacaklılar, içinde bulundukları düzene göre borçluya her türlü baskıyı tesis ederler. Borçlu ve ailesi köleleşir.
Borç, mirasçılarını bile tehdit eder. Hatta bazen bor, çok farklı boyutlara evrilir ve toplumu ifsat etmeye başlar.
Bu duruma tarihten birçok örnek verelim.
Mekke’de, faizle borç para verip sonra da borçluyu tahakküm altına almak cahiliye dönemi Kureyş’inin en önemli uygulamalarından biriydi.
Ödeme gücü kalmayan ve o sisteme itiraz eden veya başkaldıran topluluklar tamamen ortadan kaldırılıyor ve varlıkları ganimet olarak Kureyş tarafından yağmalanıyordu.
Eğer bir kişi borcunu ödeyemezse teminatlarına el konuluyor; bu yetmezse tüm mal varlıkları elinden alınıyordu. Bunlar da borcunu ödemeye yetmez ise erkek çocukları köle olarak satılıyordu.
Bunun dahi borcunu geri ödemeye yetmediği durumlarda borçlunun kız çocukları elinden alınıyordu. Bu kızlar panayırlarda babasının borcu ödeninceye kadar seks kölesi olarak çalıştırılıyordu. Bu uygulama oldukça yaygın bir uygulamaydı.
Günümüz sistemi de aslında bundan pek farklı değildir. Bir adam borcunu ödeyemesin, başına gelmedik kalmaz. Kademe kademe her şeyini kaybeder. Malını, ailesini, onurunu…
Borçlar artıkça ve kaybettikçe de o adamın tekrar derlenip toparlanma imkanı olmaz. Topluma faydalı olabilme şansını yitirir. Hayata dahi küserek canına kıyanlar olabilir.
İşte bu yanlış bir kurgudur. Bunun bir şekilde sistematik olarak düzeltilmesi gerekir. Çünkü sürekli borçluluk hali diye bir şey olmaz ve olmamalıdır.
Günümüzde teknik bir hesaplama yaparak bir borcun geri ödenememe süresi hesaplanabilir. O süre bitince, borcun tamamen silinmesi gerekir. Resmen, her türlü yükümlülükleri ile birlikte borcun yok edilmesi gerekir.
Diyelim ki teknik bir hesaplama yaptınız ve bir kişinin borcunu 8 yıl boyunca geri ödeyemez ise ondan sonra geri ödemesinin mümkün olmadığını belirlediniz.
O zaman şunun kanunen tesis edilmesi gerekir. Bir kişi geri ödemek istediği halde borcunu 8 yıl boyunca ödeyemez ise o kişinin borcu tüm yükümlülükleri ile birlikte tamamen silinir. Bu durumda 8 yıldan fazla borçluluk hali olamaz.
Buna birkaç örnek verelim.
Diyelim ki kişi bir yerden borç aldı ve bir teminat da verdi. Vadesi gelince borcunu ödeyemedi. Buna karşılık teminatına el konuldu.
Bunlar birbirini karşılıyorsa, sorun yok. Ama karşılamıyorsa, kişinin başka varlıklarına el konulur ve borç kapatılır.
Peki, kişinin elinde hiçbir varlığı yoksa ne olacak?
Kişi sürekli borç ödeyecek. Ama borçları da hiç eksilmeyecek! Bu durumda o kişiyi ve ailesini toplumda yok ediyorsunuz demektir. Köleleştiriyorsunuz demektir.
Halbuki böyle bir durumda bir kişi 8 yıl boyunca borcunu ödeyemiyor ise o borç toptan silinmelidir.
Diyebilirsiniz ki böyle bir durumda kimse kimseye borç vermez.
Hiç merak etmeyin. İnsanlar birbirlerine borç vermeye devam ederler. Ama siz belli bir süre kısıtı koyarsanız, alacaklılar borçlunun durumunu da çok yakından takip ederler. Onun borçlarını geri ödeyebilmesi için gereken kolaylıkları gösterirler.
Gereken tavsiyelerde bulunurlar. Sonunda belki de kendileri durumu yakından görecekleri için alacaklarından yüce değerler uğruna vaz geçebilirler. Zaten vaz geçmeseler dahi sistem 8 yıl sonra borcu tüm yükümlülükleri ile birlikte düşürür.
Burada aklınıza taksitli satışlar gelebilir. Aslında aynı şey. Diyelim ki belli bir taksitten sonrasını kişi ödeyemedi ve ödeyebilme imkânı da yok.
Geri ödeme durduğu andan itibaren süre başlar ve kalan borç 8 yıl takip edilir. Sekiz yılın sonunda da bir hesap yapılarak tüm yükümlülükleri ile birlikte silinir.
Şimdi tabi ki bu işin nasıl suiistimal edilebileceğine ilişkin aklınıza birçok örnek ve şekil gelecektir. Unutmamak gerekir ki mevcut durumda da birçok suiistimaller yapılıyor.
Hatta sistem neredeyse suiistimaller üzerinden yürütülüyor. Lakin suiistimaller sistem kurgusu içerisinde istisnalardır ve istisnalar kaideyi bozmaz.
Daha birçok açıdan değerlendirilebilir. Temel konu, hiçbir borcun ilelebet sürdürülmemesi gerektiği konusudur.
Her borç, belli bir süre sonunda tüm yükümlülükleri ile birlikte resmen düşürülmelidir. Sistem bu şekilde kurgulanmalıdır.
Buna uygun bir kanun çıkarılmalıdır.
Bu şekilde olursa, mevcut durumdan çok daha insancıl, ekonomik ve faydalı sonuçlara vesile olur.
Aksi takdirde on milyonlarca insanı “borçluluk” bahanesi ile sistem dışına itmiş oluruz.
Mevcut sistemde on milyonlarca insanın “borçluluk” bahanesiyle baskı altında tutulduğu, ailelerin dağıldığı, hayallerin yok edildiği, hayata küsüldüğü, ekonomik faaliyetlerden mahrum edildiği gayet iyi bilinen bir gerçektir.
Kredi kartı mağdurlarını saymıyorum bile.
Neticede, borçluluk halinin sınırlandırılması ekonomiyi her açıdan canlandıracaktır.
Tabi ki konuşulacak anlatılacak birçok teknik detay var. Onların her biri çalışılır. Ama ana prensip değişmez.
Hiçbir borç 8 yıldan fazla sürdürülemez. Sekiz yılın sonunda tüm yükümlülükleri ile birlikte silinmelidir.
Vesselam
Prof. Dr. Mete Gündoğan
…
Bu makale 7 Eylül 2020 tarihinde IndependentTükçe sitesinde yayınlanmıştır…