Ekonomik büyüme, üretilmiş mal ve hizmetlerdeki artış olarak tanımlanır. Bunun ne kadar olduğunun ölçülmesi ise Gayri Safi Yurt İçi Hâsıla iledir. GSYH; belli bir dönemin ülke içinde mal ve hizmetlerin üretimi ile fiyatlarının çarpımı ile nominal gayri safi yurt içi hasılaya ulaşılır.
Ancak o yılda fiyat artışlarının mal ve hizmet miktarı ile çarpılması, hasılada gerçek bir artışı göstermez. Yani fiyat artışlarının mal ve hizmetlerin çarpımı ile çıkan rakamı mal ve hizmetin arttığını göstermez. Dolayısıyla hasılayı etkileyen faktör, fiyat artışlarını direk etkileyen unsurlardır.
Finans sisteminin büyük tuzağı olan bol bol sanal ödenemez kredileridir. Bunun üzerinden hasılayı arttıran unsurlar borçlanmadır.
Finans sistemi parayı kısıt tutarak işlem hacmi çokluğunu borçla oluşturur. Böylece vadeli işlemlerle ile bu hacim şişer. Çekler, senetler, krediler bu vade tuzağına düşürülür. Tabi bunun üzerine faiz bindirilir. İster vade farkı de, ister kar payı de, ister faiz. Vadeler uzadıkça sermaye maliyeti, faiz bedeli olarak bu işlemlere giydirilir. O kadar doğal biçimde bu yapılır ki olması gereken ticaretin bu olduğu herkes tarafından kanıtsanmıştır.
Ta ki finans sisteminin parasal tuzağı olan bugün kasasındaki 15 milyar 785 milyon Türk parası, 35 milyar 369 milyon TL karşılığı olan yabancı para olması, toplam 51 milyar 154 milyon parası ile olmayan parayı sanal olarak 2 trilyon 656 milyar olarak vermesi, tiyatronun en büyük kısmıdır.
Siyasilerin kendilerine laf yetiştirmelerindeki hararetleri ortadayken, bu büyük tiyatroya ses çıkarmayışları manidardır. Neden diye sorduğumuzda; bütün partilerin kılcal damarlarına kadar bu sistem, kendisine itiraz etmeyecek, görev verildiğinde halkı narkozlama ya devam edecek dilsizlerle doludur da ondan. Şimdi şunu söyleyebilirsiniz; bir ülke enflasyonla ekonomik büyüme göstergelerini nasıl direk etkiler.
İhracat, yüksek enflasyonla Özal’dan bu yana benimsenmiş bir büyüme anlayışıdır. Buna ‘’çok üreterek çok satarak ihracat’’ ile büyüme dendi. Başka bir ifade ile ekonomik büyüme, yüksek enflasyonla da desteklendi.
Bu politikaların başarısızlığı; kapanmak bilmeyen bir bütçe açığına yani zararına, dış ticaret açığına yani zararına sürekli bir borçlanma modeli neden oldu.
Ama borçlanarak nereye kadar devam edebilirsiniz?
Özal dört eğilimi birleştiren bir söylemle halkın karşısına çıkmıştı. 24 Ocak kararlarını uygulamaya koyması için getirildiğinde, temel argümanlardan biri özelleştirme ve dış sermayenin ülkemize yatırım için gelmesi, dış sermayenin rahat hareketi için İstanbul Borsasının kurulması, yasal tüm engellerin kaldırılması, güçlü bir üretimle ihracat yaparak dünya piyasalarına mal satmamız hedeflenmişti. Perki şimdi nere ye geldik? Borçla tam bağımlı bir ekonomi…
Bu borçlanmanın bugün bizi getirdiği nokta; sürekli bütçe açığı/zararı, sürekli Cari açık/zarar ( ithal ettiğimiz mal ve hizmetin, ihraç edilen mal ve hizmetten fazla olması), sürekli dış ticaret açığı/zararı( mal alım ve satımları arasındaki fark), sürekli özel sektörün borçlandırılarak zarar ettirilmesi, sürekli halkın borçlandırılarak zarar ettirilmesi.
Şimdi bugün bütün borçlar toplamda 1 trilyon $ borca dayanmış olup sürekli bu zararı sürdürmeye neden olan; sürdürülmesinde ısrar edilen Borca Dayalı Para Sistemidir.
Ama ne ilginç ki bankacılık sistemi her geçen gün güçleniyor. Faiz gelirleri sürekli artıyor. Adeta devlet borçlandıkça bankalar kazanıyor, özel söktür borçlandıkça bankalar kazanıyor, halk borçlandıkça bankalar kazanıyor. Hiçbir siyasi partinin bu sistemi değiştirme gibi bir derdi yok. Taraftarlarını da narkozluyorlar.
Biz iktisat Hareketi olarak; bu tiyatroya Borca Dayalı Para Sistemi diyoruz. Bu para kredi sisteminin devrilmesi gerektiğini söylüyoruz. Çünkü milleti köleleştiren bir düzen olarak, devletimizi de elimizden almıştır. Devleti millete hizmet edemez hale getirmiştir. Onun için tek başına iktidar olan Ak Parti lideri; seçim kaybettirse de EYT’lilerin taleplerini karşılamayacağını ifade etmiştir.
Neden?
Çünkü sistem, 6 milyon EYT’li nin hakkını vermek istemiyor. Bunu da iktidara söyletiyor. Ama 2020 bütçesine 139,5 milyar faiz ödemesi koyduruyor. Böylece karşımıza millet devlet kaynaşmasını engelleyen düzen olarak yasal bir zemine oturtturuluyor.
Bu sistem sahipleri partilerimizin kılcal damarlarına kadar girmiştir. İster Ak parti olsun, ister CHP olsun ister diğer partilerimiz olsun, mevcut finans sistemini değiştirme taraftarı değiller. Yeni kurulan partilerde bunların uzantısıdır. Onların eleştirileri sistem değiştirmeye yönelik değildir.
Bu konunun önemini milletimize daha güçlü platformlarda anlatmaya devam edeceğiz. Hiçbir siyasi partinin politikasını milletin refahından daha üstün görmüyoruz.
Selam ve dua ile…
Yunus EKŞİ