“Türkiye İttifakı üzerinden, doğruların serpiştirilmişlerini derleyip toparlayacak, değişimci yapısı ile sorun tespiti ve yeni çözüm modellemeleri ile çözüm önerileri olan yepyeni bir siyasal değer sayım sistemi gerekiyor…”
İktisat Hareketi’nden Ekonomist Yunus Ekşi’nin, dikkat çekici bu sözlerle TÜRKİYE İTTİFAKI’nın nasıl olması gerektiğini değerlendirdiği makalesi…
_____________________________
TÜRKİYE İTTİFAKI
Siyasi yapıların oluşumu genellikle bir ideoloji ekseninde oluşur.
Bu oluşum, halkın desteğini alarak iktidara gelmeyi ve bu eksende devlet kurumları üzerinden halk arasında köprü oluşturarak yönetimi gerçekleştirir.
Siyasi partilerin gelişimi mevcut sistemin kurumsal gelişimi ile de paralellik arz eder. Partiler aslında sistemin bir parçasıdır. Tüm Kurumlar, toplumsal medeniyete destek adına ne kadar gelişmişse, siyasi partilerin vizyonu, çözüm kabiliyetleri de o ölçüde gelişir.
Siyasi partilerin gelişimi tek yönlü olmayıp aynı zamanda toplumdaki talepsel değişimler siyasi partilerin gelişmesini ve siyasi yapısının değişmesine de neden olur.
Çok yönlü güçlerin siyasi partiler üzerinden iktidar olma arzusu, toplumsal temel taleplerle birleşmediği takdirde başarılı olması mümkün değildir. Bunun için siyasi partiler kendi eğilimlerini toplumla birleştirecek bir şekilde toplumun belli bir kesimini temsil etme stratejisini büyük bir oy potansiyeli olarak görür ve kendini bu bağlamda bir ideolojik tanımlama ile de ortaya koyar.
Siyasi partilerin, siyasal elitlerin yetiştiği yer gerçeğini görmekle beraber, parti süreci içerisinde asıl sistemsel gücü elinde tutanların partinin kritik noktalarına dışarıdan atamaları da söz konusu olmaktadır.
Mecliste ki partilerin genel yapısı kadro ve kitle partisi olarak görülmektedir. Ancak oy tabanlarındaki oynaklık, halk nazarında güven sorunu olduğunu gösterir. Olay sadece, siyasete karşı güven olarak değerlendirilmemelidir. Kurumlar ve siyasi partiler üzerinden ortak bir bileşke üzerinden baktığımızsa, halk sisteme güvenmiyor. Sadece bunun adı konulamıyor. Bunun görülmesini engelleyen siyasal ve kurumsal tiyatrolar var. Bu görüldüğünde, halkın sistemsel bir değişim talep etmesi, sistem kurucu elit azınlığın zor duruma düşmesine neden olacaktır. Böylece toplum üzerindeki egemenliği kaybedileceği gerçeği görülecektir.
Partiler birbirlerinin üzerinden kitlelerin karşısına çıkarak, kitlelerine mesajları vererek varlıklarını sürdürmeye devam ederler. İktidar için partiler değiştirilerek sorunun çözülebileceği genel kabulü doğru olmakla beraber eksiktir. Değişimi yapacak olan siyasi parti, değişmesi gereken sistemi uygulayarak bunu gerçekleştiremez. Genel olarak mevcut durum bu tespitlerimize çok uzak değil. Adeta çözümsüzlüğün, siyasal yetersizliğin, kurumlar arası sürekli çatışmacı yaklaşımların sürmesi, ayrı bir sosyolojik vaka olmakla beraber, siyasi parti yapılarımızın bunu besleyici nitelikte olması da düşündürücüdür.
Türk Siyasi Partiler Kanununu değiştirilmesi sürekli gündeme gelir. Ancak, bu parti içi demokrasi anlamında çözüm önerileri, partilerin seçimle ilgili talepleri gibi iki temel konu ekseninde yoğunlaşır. Siyasal yönetime talip olan partilerin kurulma süreci daha başından sisteme biat olup, gelişip güçlendikçe de, önceki itiraz ettiği şeyleri savunur hale geliniyor. Bu noktada ki siyasal ikiyüzlülük, maalesef Türk siyasetini partiler ekseninde karakteri haline gelmiştir.
Güçsüzken hak aramak, hakkı savunmak, güçlü iken zulmetmek, siyasi süreçlerde karşılaştığımız bir gerçek. Bunun temel nedenlerinden biri, kitleye ihtiyaç duyan bir siyasi hareketin, başlangıçta hak kavramına kitle gözü ile bakması, sonra iktidara yürüme sürecinde güçlendikçe oluşan olanaklar üzerinden hakkı terk etmesidir.
Toplumu yönetmeye talip olan kurulu partiler veya yeni oluşum olarak çıkacak olan yapıların, eski siyasi değer kabullerinden kurtulup, kolektif bir siyasi parti yönetim biçimi ile bütün toplumun dinamitlerinden yararlanılmalıdır. Büyük makro planda toplumun hiçbir kesimi dışarıda bırakılmadan bu sürecin bir parçası olmalıdır. Dolaylı değil, direk söz sahibi olunabilmelidir. Güçlenmesi gereken halktır. Güçlü halk güçlü devlet demektir. Ama her güçlü devlet güçlü halk anlamına gelmiyor.s
Yeni bir siyasi metoda ihtiyaç duyulduğu gerçeği ortadadır. Asıl mesele, ülkenin sorunlarını çözmektir. Kurumlar, çözüm üreten kurumlara bu şekilde dönüştürülebilir. Bu konuda engel unsurlar iç ve dış olarak düşünüldüğünde, kaçınılmaz olarak ortak bir kolektif yönetim anlayışı oluşturulmalıdır.
Bunu, çok yönlü eğilimleri içinde barındıran bir siyasi parti içinde düşünmek yeterli değildir. Türkiye’nin yeni bir siyasal paradigmaya ihtiyacı vardır. Bu paradigma ‘’Türkiye İttifakı’’ üzerinden, doğruların serpiştirilmişlerini derleyip toparlayacak, değişimci yapısı ile sorun tespiti ve yeni çözüm modellemeleri ile çözüm önerileri olan yep yeni bir siyasal değer sayım sistemi gerekiyor.
Selam ve dua ile…
Yunus Ekşi