Vade Farkı uygulamasının esnaf ve tüccar açısından bir zorunluluk haline geldiğini görüyor, izliyoruz.
Bu zorunluluk, kapitalist ekonominin dayatması gereğidir. Hakkaniyet açısından uygun değildir. Piyasa şartlarının dayattığı bu garabet için yetkililer herhangi bir çözüm üretememişlerdir. Vade Farkı uygulaması tıpkı faiz gibi kapitalizm kökenlidir. Bu sebeple vade farkı ve faizin yasal hale getirilerek sistemize olması, farkındalığın oluşmasının önündeki en büyük engeldir. .
Bu acziyetin doğurduğu sonuçlardan biri de; para sisteminin borca dayalı olması nedeniyle faizden kaçılamamasıdır. Peygamberimiz (sav)’in hadisi şerifinde de uyardığı gibi, faiz ancak borcun olduğu yerdedir. Finansal sistem, borca dayalı şekilde işletildiğinden, her alanda faizli işlem uygulanır haldedir.
Gerek din adamlarımız, gerekse ilahiyatçılarımızın büyük çoğunluğu, vade farkı konusunu; temelden (sistem tabanlı) değerlendirmediklerinden, normal bir uygulama şeklinde baz almışlar ve bu doğrultuda fetvalar verme cüretinde bulunmuşlardır.
Bu yazımızda; helaldir fetvası veren hocaların İslami açıdan caiz gördüğü, Vade Farkı konusunu; Kapitalizmin alt unsurları olan Parasal Genişleme, Borca Dayalı Para Sistemi ve Enflasyon (alım gücünün düşmesi) açısından inceleyeceğiz.
Parasal genişleme nedir?
Parasal genişleme; finansal bir ifadedir ve söz konusu genişleme nicelikseldir. Nitelik olarak pazara herhangi bir etkisi yoktur. Merkez bankalarının ekonomik faaliyeti genişletmek, sisteme para enjekte etmek için büyük ölçüde devlet tahvili veya diğer finansal varlıkları satın aldığı bir para politikasıdır. Amaç; borçlandırma, faiz ve vade farkı uygulamaları neticesinde pazardan vakumlanan paranın miktarını tekrar arttırmaktır. Buna parasal genişleme denir. Bu uygulama ile pazardaki hareketlenmelerin devamlılığı sağlanır. Niteliksiz oluşan bu fazlalık insanların satın alma gücünü azaltır.
Merkez Bankaları bu şekilde dolaşımdaki para miktarını kontrol ederler. Uyguladıkları faiz oranlarında değişiklikler yaparak sürekliliği sağlamaya çalışırlar. Faiz politikalarına karşı oluşabilecek muhtemel direnci böylece pasifize ederler.
Koronavirüs sürecinde, sağlık ve Ar-Ge harcamaları kat kat arttığından son 20 yılda basılamayan paralar, başta Dünya Bankası ve IMF olmak üzere tüm bankalarca basılarak dünya piyasalarına arz edilmiştir. Son bir yılda, yarım asrın en büyük parasal genişlemesi yapılmıştır.
Parasal Genişleme ve Borçlanma
Paranın piyasaya giriş biçimi, borç şeklindedir. Uygulama şekli Devlet tahvillerinin, Merkez Bankaları’nca teminat olarak kabul edilip, bunun karşılığında para basma (emisyon) yoluyla kamuya arz edilmesiyle gerçekleşir. Devlet tahvilleri, borç senedi niteliğindedir. Sıkça kullanılan “tahvil ihracı” ifadesi de Merkez Bankaları’nın devletin verdiği tahvilleri (borç senetlerini) geçerli kabul etmesi, anlamına gelir. Bu işlemler özel şirketler ve hükümetler tarafından şube bankaları üzerinden de yapılabilir. Borçlanmayı sadece devlet yapmaz. Şirket ve şahıslar da sürekli borçlanma halindedirler. Bu şekilde piyasaya arz edilen para miktarı sürekli arttırılmaktadır. Piyasada dolaşan ve bankalarda sürekli artan bu mevduatlar parasal genişlemeye neden olur.
Bu uygulamayla oluşan artışlar nicelikseldir. Piyasadaki paranın toplam tutar değerinde nitelik olarak bir fark oluşmaz. Yani; piyasadaki toplam para, var olan satın alma gücü toplamı ile denk olduğundan niteliksel bir değişim olmaz.
Fakat; pazardaki mal ve hizmet miktarında herhangi bir değişiklik olmaz. Bu yüzden mal ve hizmet fiyatları artar. Borç miktarına baktığımızda da durumun fark ettiğini görürüz. Borçlar, nitelikli ve etkili bir artış göstermektedir. Nitekim her bütçe döneminde faiz ödemelerinin, bir önceki bütçedekinden daha fazla olduğunu görürüz. Faiz ödemeleri, bütçe kalemlerinde büyük paya sahiptir.
Piyasaya, para arzından önceki borç miktarıyla para arzı gerçekleştikten sonraki borç miktarı, nitelik bakımından farklılaşmıştır. Sıkıntı buradadır. Evet, Merkez Bankası Para arzını arttırarak piyasayı rahatlatma yoluna gitmiştir. Ancak; geçim derdinde olan esnaf, tüccar ve işçi açısından piyasada artan paranın, birim olarak alım gücü değeri düşmüştür. Yani; o güne kadar 50 TL ile dolan Pazar çantası, artık dolmamaktadır.
Buna enflasyon sonucu paranın değerinin düşmesi diyoruz. Ancak; devletin, dolayısıyla da halkın borcu artar. Ciddi bir finansal yük, hem devletin hem de milletin sırtına biner. Borçlar ise; faiz ve vade farklarıyla birlikte sürekli artış gösterir.
Sonuç olarak; Piyasada para miktarı artar. Borçlar artar. Mal ve hizmet fiyatları artar. Alım gücü düşer. Her şey artarken hane halkının alım gücünün düştüğünü görüyoruz.
Parasal Genişleme ve Enflasyon – Satın alma gücü
Parasal genişleme; piyasadaki para arzını arttırır. Bu artış enflasyona neden olur. Piyasada artan paranın, hane halkının sabit geliri üzerinde negatif etkisi vardır. Çünkü; para arzı artarken, mal ve hizmet miktarı sabittir. Dolayısıyla; mal ve hizmet fiyatları da artar. Fiyat artışları; mal ve hizmetlere yansır; fakat ücretlere pek yansımaz. Yılda bir ya da iki kez yansıtılır fakat bu yansıtmalar çok yetersiz yapılır. Bu yetersizlikten dolayı hane halkı gelirleri, artan para arzı nedeniyle sürekli baskılanır. Dolayısıyla; insanların refah seviyeleri, her geçen süreçte azalır.
Vade Farkı ve Parasal Genişleme
Parasal genişleme ile doğru orantılı olarak mal ve hizmet fiyatları da genişlediğinden (arttığından) tüccar malını satarken bu hassasiyeti gözetmek zorunda kalır. Para arzıyla orantılı bir fiyat politikası uygulama ihtiyacı duyar. Buna fiyat artışı (zam) diyoruz.
Vadeli satışlarda ise; muhtemel artışların aynı doğrultuda gideceği varsayımıyla bahsedilen oranda artı bir fark daha ekler. Dolayısıyla, piyasa yapıcılar tarafından belirlenen oranlar üzerinden bu fiyat artışını gerçekleştirir. Buna da “vade farkı” diyoruz.
Müzminleşen parasal genişleme vb. borçlanma politikaları, vade farkını ticarette genel bir kural haline getirmiştir. Süreç kendini bu şekilde kabullendirdiğinden, borçlanma ve para arzı takip edilmeksizin vade farkı uygulamaları carileştirilmiştir. Mal ve hizmet fiyatları oluşturulurken peşin fiyatı, vadeli fiyatları şeklinde onlarca fiyat oluşturulmuştur. Bir mal veya hizmetin, yazılı fiyat listelerinde aynı anda en az 4 ayrı fiyatı kullanılır. Peşin; 3 ay, 6 ay, 12 ay şeklinde fiyatlama baremleri vardır. Bu fiyat listeleri hemen hemen bütün üreticilerimizde bu şekildedir. Nitekim; borçlanma ve para arzı mekanizmaları takip edilerek vade farkı uygulanması doğallaşmıştır.
Burada dikkat edilmesi gereken şudur:
Vade farkı uygulaması ile tüccar borçlanmayı peşin kabul ettiğinin onayını vermiş oluyor. Daha satışa başlar başlamaz, kamu otoritesinin, iç ve dış borçlanma da dahil, tüm bankalara borçlanabileceğine onay vermiş ve ilgili protokolü bizzat kendisi imzalamış oluyor. Vade farkı fiyat uygulaması esnaf ve tüccar açısından borçlanma politikalarının şartsız, ön kabulü niteliğindedir.
Tüccar, yaptığı ilk satışta; kamunun, henüz yükümlülüğüne girmediği borç protokolünü, vade farkı adı altında uyguladığı faiz oranına kadar belirleyerek ileriye yönelik kabul ettiğini, belgelendirmektedir.
Dolayısıyla; tüccar; bir yandan alım gücünü koruma endişesi taşırken, diğer yandan borcu kabullenmekte ve bu sorumluluğu, hem kendisine; hem de toplumun tüm fertlerine yüklemektedir. Böylece; kapitalist zihniyetin kurguladığı finansal kumpasa yenik düşmektedir.
Vade farklı satışın bir diğer vahim sonucu da; tüm hane halklarının alım gücünün düşmesine vesile olmasıdır. Her yapılan vade farklı işlem tüm kamunun 2satın alma gücünü geri dönüşü olmayacak biçimde düşürür. Vade farklı uygulamalar, farklı bir fazda parasal genişleme düzeneğidir. Bu sonuca neden olmak da ayrı bir vebaldir.
Vade farkı, enflasyon gibi konuları, borca dayalı para sistemi, parasal genişleme ve para politikalarının dışında tutarak değerlendirirsek; eksik yorumlamada bulunmuş oluruz.
Vade farkı bir dengeleyici değil, tam aksine; bu politikalara aracı hizmet enstrümanı olarak kullanılmaktadır. İslam’da ticaret ve iktisat üzerinde çalışanlar, meseleye bu gözle bakıp, İslami hükümleri de bu yolda enstrüman olarak görme gafletinden kaçınmalıdır.
Sadık USLU